Yeniden Değerlemede Başarı Şansı
(02.09.2021)
Mükelleflerin kayıtlarında, daha doğrusu bilançolarda yer alan iktisadi kıymet değerlerinin her yıl yeniden değerleme...

Mükelleflerin kayıtlarında, daha doğrusu bilançolarda yer alan iktisadi kıymet değerlerinin her yıl yeniden değerleme hükümlerine göre enflasyon etkisinden arındırılması uygulaması yoluna gidilirken, 2004 yılından bu uygulamadan vazgeçildi. 2004 yılında Vergi Usul Kanunu’na “enflasyon düzeltmesi” adı altında bir düzenleme eklenerek bu konuda nihai bir çözüme gidildiği düşünüldü. Ancak bu uygulama 2005 yılından bu yana müessesenin getirdiği koşullar oluşmayınca, yaşama geçEMEDİ Ancak enflasyonun bilançolardaki tahribatı yıllar itibariyle küçük küçük de olsa sürdü ama o günden bu güne bakılırsa tahribat boyutu büyüdü.

Bu arada tahribatın boyutu özellikle, iktisap bedeli ile değerlenen taşınmazlar açısından büyüyünce yeniden değerleme uygulaması, Vergi Usul Kanunu’na 2018 yılında 7144 sayılı Kanun’la eklenen geçici 31. madde ile sadece taşınmazlar için yürürlüğe konuldu. Bu düzenleme de hem sadece taşınmazlar için öngörülmesi hem de geçici olması dolayısıyla fazla bir anlam ifade etmedi,

Bu defa 7326 sayılı kamu alacaklarının yapılandırılmasına ilişkin kanunla (md.11), Vergi Usul Kanunu’nun geçici 31. maddesine fıkralar eklenerek gerek taşınmazların gerekse diğer amortismana tabi iktisadi kıymetlerin yine yeniden değerlenmesi öngörülmüştür

Bu yeni uygulama, bazı istisnalar dışında “tam mükellefiyete tabi ve bilanço esasına göre defter tutan gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri” için öngörülmüştür.

Burada bilanço usulünde defter tutanlar ile işletme hesabı esasında defter tutanlar ve serbest meslek erbabı arasında bir eşitsizlik yaratılmıştır. Serbest meslek erbabının bürosunun, ofisinin veya muayenehanesinin maliki olması durumunda, onlar enflasyonun vergisini ödemeye mahkûm edilmiştir. Gerçi serbest meslek erbabının gelir vergisi mükellefleri içinde üvey evlat muamelesi görmesine alıştığımızı daha önce de yazdığımdan bu eşitsizliği garipsemiyorum.

 

Kanunda yeniden değerleme ölçütü olarak 2018’deki gibi Yİ-ÜFE değerleri esas alınarak uygulama yapılması benimsenmiştir. Düzenlemede, Yİ-ÜFE değerlerine göre oluşturulacak fon tutarı üzerinden de bu defa %2 vergi ödenmesi öngörülmüştür.

Bu uygulamadan yararlanmak, başta bir miktar vergi ödemeyi gerektirse de, bilançoların güçlenmesi, şirketlerin kredibilitesinin artması, sermayelerin güçlenmesi, finansman gider kısıtlamasının etkisinin azaltılması ve en önemlisi yeniden değerlenen kıymetin satışında ödenecek verginin önemli ölçüde azaltılması gibi büyük avantajlar sağlamaktadır.

Ancak yeni uygulamaya çeşitli ve haklı eleştiriler getirilmekte ve bu eleştiriler uygulamanın başarı şansını olumsuz etkilemektedir. Bu eleştirilerden biri oranın yüksekliğine ilişkindir. Oran siyasi takdire bağlı olduğundan bu konuya fazla girmeyeceğim. Ancak oranın, pandemi sürecinin ekonomide yarattığı tahribat ve işletmeler üzerindeki olumsuz etkileri de dikkate alınarak düşürülmesi, uygulamaya katılımı artıracaktır.

Yeniden değerleme ölçütünün Yİ-ÜFE oranları esas alınarak belirlenmesi de özellikle taşınmazlar açısından eleştiri konusudur. Bu oranların enflasyon oranlarını yansıttığı düşünülse bile taşınmazların değerlerindeki enflasyonun tahribatına bağlı değişim, her yerde aynı değildir. Yİ-ÜFE’de ise yerel enflasyon oranı ayırımı yoktur. Örneğin İstanbul’daki enflasyon tahribatının Siirt veya Bitlis’teki ile aynı olduğu söylenemez. Görüştüğüm pek çok ve özellikle mevcut taşınmazlarını kısa vadede satmayı düşünmeyen kurum/işletme, Yİ-ÜFE’ye göre değerlemenin, ödenmesi gereken vergiye göre fazla bir avantaj sağlamadığını, bu sebeple yararlanmayı düşünmediğini ifade etmektedir. Gözlemim de zaten müracaatların daha ziyade çok kısa vadede taşınmazını satacak mükellefler tarafından yapıldığını göstermektedir. Burada çözüm, dileyen mükelleflere taşınmaz değerlerini, yetkilendirilmiş taşınmaz değerleme şirketlerine tespit ettirmeleri ve bu raporlarda enflasyon kaynaklı olarak belirlenen değer artışlarına göre değerleme yapma yolunun açılmasıdır. Ancak bu raporla ortaya çıkacak değerin Yİ-ÜFE’ye göre ortaya çıkan değerin bir katını veya % 50’sini aşması halinde ödenecek vergi oranının düşürülmesi, örneğin % 1’e indirilmesi yerinde olur. Çünkü bu defa çıkacak verginin yüksekliği, mükellefler için Kanundan yararlanmayı önleyici bir unsur olacaktır.

Konunun bir değer yanlış tarafı ise, yeniden değerlemenin yine bir geçici düzenleme ile getirilmesidir. Bu da üç - dört yıl sonra yenisine ihtiyaç duyulacağını göstermektedir. Olması gereken ise bütün mükellefler için her yıl uygulanabilecek şekilde, bu defa Yi-ÜFE’ye bağlı, ancak vergisiz ve kalıcı bir düzenleme yapılmasıdır. Bu müessesenin, hazineye gelir kapısı olarak görülmesi yanlıştır. İşletmelerin bilançosunun dürüst, doğru ve gerçeği yansıtır şekilde olmasındaki, işletmelerin reel olmayan, enflasyona tekabül eden sanal kazançlarından vergi alınmamasındaki, gerçek mali yapı ve güce göre vergi alınmasındaki kamu yararı, hazine gelirindeki artışın sağlayacağı yarardan daha yukarıdadır.  

Yeni yasama döneminde maddenin yeniden ele alınarak koşulların gözden geçirilmesinin, hem uygulamanın başarı şansını artıracağı hem de kamunun gelirlerini yükseltileceği kesin gibi gözükmektedir.

DÜZELTME: Salı günlü Dünya Gazetesinde yayımlanan “Yapılandırmada Süre Uzatımının Yarattığı Hukuki Sorunlar” adlı yazımda, birçok yerde 7326 sayılı Yapılandırma Kanunu’nun atıf yapılan maddesinin numarası 9/7. madde olarak yayınlanmışsa da doğrusu 10/7. madde olması gerekmektedir (Yazımın Gazetemizin web sayfasında yayınlanan örneğinde madde numaraları düzeltilmiş şekildedir). Yazının metninden de zaten anlaşılmakla birlikte, şahsımdan kaynaklanan bu hatayı, değerli okurların hoş görüsüne sığınarak düzeltiliyorum.



Kaynak: Bumin Doğrusöz / Dünya Gazetesi