Mücbir Sebep Kapsamında Ertelenen Sigorta Primlerinin Gider Kaydı
(13.08.2020)
Tahsilatı sağlayan ancak mükellefleri daha az uğraştıran bir model bulunamaz mı? Geçici vergi, gelir ve kurumlar vergisi...

Tahsilatı sağlayan ancak mükellefleri daha az uğraştıran bir model bulunamaz mı?

Geçici vergi, gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin cari vergilendirme döneminin gelir ve kurumlar vergisine mahsuben üçer aylık kazançları üzerinden hesaplanarak ödenen bir "peşin vergi" uygulamasıdır.

Kimler geçici vergi mükellefidir?

Basit usulde vergilendirilenler hariç ticari kazanç sahipleri, serbest meslek erbabı ve kurumlar vergisi mükellefleri geçici vergi ödemek zorundadır.

Zirai kazanç sahipleri ile ücret, menkul ve gayrimenkul sermaye iradı ile diğer kazanç ve irat elde eden gelir vergisi mükelleflerinin geçici vergi yükümlülüğü yoktur.

Kurumlarda geçici vergi oranı düşürülmelidir

Geçici vergi oranı, gelir vergisi mükellefleri için ilk gelir dilimine uygulanan oran (yani yüzde 15) iken, kurumlarda geçerli kurumlar vergisi oranıdır. Kurumlar vergisi oranı normalde yüzde 20'dir, ancak 2018, 2019 ve 2020 yılları için bir geçici düzenlemeyle yüzde 22 olarak belirlenmiştir. Eğer bir yasal değişiklik yapılmazsa, gelecek yıldan itibaren normal orana dönülecektir.

Bu durum, gelir vergisinde geçici vergi iadesine istisnai hallerde neden olurken, kurumlar vergisinde geçici vergi iadesini adeta kural haline getirmektedir. Geçici vergi iadesi bu kadar yaygın olduğuna göre kurguda bir sorun var demektir. Bu nedenle öncelikle kurum geçici vergi oranının düşürülmesine şiddetle ihtiyaç vardır. Kurumlar vergisi mükelleflerinde de yüzde 15 oranı esas alınabilir. Zaten gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri arasında böyle bir ayırım yapmanın haklı ve geçerli bir sebebi yoktur. 

Üçer aylık dönemler itibariyle tespit edilen kümülatif kazançlar üzerinden hesaplanan geçici verginin, normal olarak, yıllık kurumlar vergisinden fazla olmaması beklenir. Ancak gerek kurum geçici vergi oranının kurumlar vergisi oranına bağlanmış olması ve gerekse geçici vergide uygulatılmayan bazı istisna ve indirimlerin varlığı, geçici verginin ödenmesi gereken yıllık vergiden fazla olmasına, dolayısıyla iade çıkmasına neden oluyor.

Yıllık vergide uygulanan tüm istisna ve indirimler istinasız geçici vergide de uygulanmalıdır

Öncelikle belirtelim, yıllık gelir veya kurumlar vergisi matrahından indirilmesi mümkün bulunan tüm istisna ve indirimlerin geçici vergi matrahlarından da indirilebilmesi esastır. Bunun için özel bir düzenleme yapılmasına gerek yok.

Nitekim 217 seri no.lu Gelir Vergisi Genel Tebliğinde, bu genel ilke açıkça belirtilmiştir. Buna göre, geçici vergiye tabi kazançların belirlenmesinde, ticari veya mesleki kazancın tespitine ilişkin olarak Gelir Vergisi Kanununda yer alan hükümlere uyulacaktır. Kurumlar vergisi mükellefleri ise Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin yanı sıra, safi kurum kazancının tespitine ilişkin olarak Kurumlar Vergisi Kanununda yer alan hükümleri de dikkate alacaklardır. Böyle olunca, yıllık gelir veya kurumlar vergisinin tespitinde geçerli olan tüm kuralların, tüm indirim ve istisnaların, geçici vergi matrahlarının tespitinde de uygulanabilmesi gerekir. Buna rağmen bazı istisna ve indirimlerin uygulanması engelleniyor.

Bunlara örnek vermek gerekirse,

  • Nakit sermaye artırımında faiz indirimine sadece dördüncü geçici vergide izin veriliyor. Oysa kanuni düzenleme tüm geçici vergi dönemlerinde uygulama yapılmasına müsait. İlgili tebliğin değiştirilmesi suretiyle önceki geçici vergi dönemlerinde de indirim olanaklı hale getirilebilir.
  • Uyumlu mükelleflere sağlanan yüzde 5 vergi indirimi sadece yıllık beyanname üzerinden tahakkuk ettirilen vergilere uygulanıyor, geçici vergide uygulaması kabul edilmiyor. Bu durum yüzde 5 indirimin sınırlı bir sürede mahsup yoluyla kullanımına neden oluyor, bu da gerek vergi dairelerini gerekse mükellefleri zorluyor.

Geçici vergi iade süreci basitleştirilmelidir

Geçici vergide yaşanan bir diğer sorun da, yıllık vergiden fazla ödendiği anlaşılan geçici verginin iadesinde ortaya çıkıyor. Geçici vergi, yıllık gelir veya kurumlar vergisine mahsuben alındığına göre yıllık vergiden fazla ödendiği tespit edilen geçici verginin derhal iadesi gerekir. Bu tespit de yıllık beyannamenin verilmesi ile yapılmış olur. Bu nedenle 252 seri no.lu Gelir Vergisi Tebliğinde, geçici vergiden kaynaklanan iade taleplerinin, teminat aranmaksızın ve inceleme yapılmaksızın yerine getirileceği belirtilmiştir. Bu açık düzenlemeye rağmen geçici vergi iade taleplerinde de GEKSİS sistemi kullanıldığından iade geç yapılıyor. Üstelik kontrol süreci hem vergi dairelerini hem de mükellefleri canından bezdiriyor.

GEKSİS'teki kontrol noktalarının geçici vergi yönünden gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum.

GEKSİS, gelir ve kurumlar vergisi iade işlemlerine hız kazandırılması, iade işlemleri açısından asgari bir standart getirilmesi ve uygulama birliğinin sağlanması amacıyla getirildi. Asgari bir standart getirilmesi ve uygulama birliği sağlanması konusunda amaç hâsıl oldu, ancak iade süreleri uzadı. Üstelik iade edilen geçici vergi için bir faiz de ödenmiyor. Mademki geçici vergi bir ön ödeme, gelir ve kurumlar vergisinin tahakkuk tarihi itibariyle fazladan ödendiği anlaşılan geçici vergiye faiz ödenmesini sağlayan bir düzenleme de gerekli görünüyor.

Geçici vergi beyan dönemi 6 ay olarak belirlenmelidir

Kanunda geçici vergi beyan dönemi 6 ay olarak düzenlendiği halde Bakanlar Kurulu bunu 1 Ocak 2001 tarihinden itibaren 3 aya indirdi. Yaklaşık 20 yıldır mükellefler ve beyannameleri hazırlayan veya denetleyen mali müşavirler (SMMM'ler ve YMM'ler) 4 geçici vergi ve 1 yıllık beyanname olmak üzere 5 defa dönem sonu kapanışı yapıyorlar. Bunun nasıl bir emek gerektirdiğini anlatamam. Peki, bunca zahmete değer mi?

Maliyeci bakış açısına göre "değer", çünkü verginin yılın bitmesini ve gelir veya kurumlar vergisi beyannamesinin verilmesini beklemeden dönem içinde tahsil edilmesini sağlıyor. Hatta kurumlar vergisi beyannamesinde geçici vergi mahsubundan sonra ödenecek kurumlar vergisi çoğu örnekte "sıfır" veya son derece küçük bir rakam çıkıyor. Bu sonuç geçici vergi beyanlarının ne kadar ciddi ve doğru yapıldığını gösteriyor. Üçer aylık geçici vergi beyanlarının başka bir fayda sağladığını sanmıyorum.

O halde tahsilatı sağlayan ancak mükellefleri daha az uğraştıran bir model bulunamaz mı? Tabii ki bulunabilir.

Tahsilat yönünü Maliyeciler düşünsün, ben mükellef ve mali müşavir tarafından bakarak, beyan döneminin bir Cumhurbaşkanı kararı ile 6 ay olarak belirlenmesinin, özellikle evden/uzaktan çalışmanın yaygın olarak devem ettiği bu günlerde çok yararlı olacağını düşünüyorum.

Mücbir sebep kapsamında ertelenen sigorta primlerinin gider kaydı

Son olarak geçici vergide 2020 yılına özgü bir sorunu dile getirmek istiyorum.

SGK primlerinde kural, ödenen primlerin vergi matrahından indirilmesidir. Dönem sonunda (Aralık dönemine ait olup Ocak'ta ödenenler hariç) ödenmemiş olan primler kanunen kabul edilmeyen gider (KKEG) olarak matraha eklenir, ödendiği dönemde ise "indirim" olarak dikkate alınır. Tecil edilen veya özel düzenlemeler ile ödemesi ertelenen primlerde de Maliye maalesef bu görüştedir.    

Bu kural geçici vergide yanlış yorumlanıyor. Şöyle ki, geçici vergi dönem sonu itibarıyla ödenmemiş primlerin KKEG olarak geçici vergi matrahına eklenmesi isteniyor. Oysa bu primler Aralık sonuna kadar ödenebilir, dolayısıyla yıllık gelir veya kurumlar vergisi matrahından da indirilebilir. Bunları "geçici vergi dönem sonuna kadar ödenmedi" diye matrahtan indirtmemek, ödenmeyecek gelir veya kurumlar vergisine mahsuben fuzuli geçici vergi almak anlamına gelir.

2020 yılında COVID-19 pandemisi nedeniyle mücbir sebep hali kabul edilen mükelleflere ait işyerlerinin Mart, Nisan ve Mayıs dönemlerine ilişkin sigorta primleri altışar ay ertelendi. Ertelenen ve bu nedenle ödenmeyen primler geçici vergi beyannamelerinde KKEG olarak mı dikkate alınacak? Bence ertelenen primlerin ödeme vadesi 2020 yılının içinde kaldığından geçici vergide bu primlere ilişkin böyle bir düzeltme yapılmamalı. Yani ertelenen primler KKEG olarak dikkate alınmamalı. Mücbir sebep hali kabul edilen mükellefleri böyle bir uygulama ile mağdur etmek mücbir sebebin ruhuna da uygun düşmez. Maliye'nin bu konudaki görüşünü gözden geçirmesi gerektiğini düşünüyorum.



Kaynak: Erdoğan Sağlam / T24