Sayın Başbakan, Bürokrasi Aldatabilir / Yusuf Keleş
(30.09.2014)
Geçen hafta Maliye Bakanı ve bürokratları Başbakan Davutoğlu’na Devlet Malzeme Ofisi Genel Müdürlüğü’nde bir brifing verdiler. Maliye Bakanlığı, devletin yıllık gelir ve harcamalarını gösteren...

 Geçen hafta Maliye Bakanı ve bürokratları Başbakan Davutoğlu’na Devlet Malzeme Ofisi Genel Müdürlüğü’nde bir brifing verdiler.

 

 

 

Maliye Bakanlığı, devletin yıllık gelir ve harcamalarını gösteren bütçeyi hazırlayan, gelir kaleminin büyük bir çoğunluğunu oluşturan vergileri toplayan, bu kaynakları kamu kurumlarına paylaştırıp aktaran ve söz konusu harcamaların kaydını tutan bir bakanlıktır.  Aynı zamanda da tüm Hazine arazi ve gayrimenkullerini idare eden bu bakanlığı Başbakan’ın yakından tanıması hem bir gereklilik hem de ihmal edilmemesi gereken bir ihtiyaç. İyi bir akademisyen olduğundan şüphe duymadığım Sayın Davutoğlu, gerekli analizleri yapmak ve bundan sonraki yönetim sürecinde isabetli kararlar almak için diğer bakanlıklardan da ayrıntılı brifingler alacaktır.

    Yalnız kendisine tavsiyem, bilgi aldığı ekibi iyi seçmesi ve zinhar bunların manipülasyonlarıyla hareket etmemesi olacaktır. Çünkü Başbakan bahsettiğim toplantıdan çıkar çıkmaz; kamu lojman ve sosyal tesislerinin fazlalığından dert yanıp bunların envanterinin çıkarılması, kamu tarafından yapılan bina ve araç kiralamalarına da sınırlama getirilmesi gerektiğini ifade etti.

Ekonomide sıkıntılar katlanıyor

Kamu lojmanları ve sosyal tesislerin ekonomiye herhangi bir negatif etkisi yok. Ekonomide yaşanan sıkıntıları kısaca sıralamak gerekirse ticarî kredi faiz oranlarının yüksekliği en başta geliyor. Bundan başka döviz kurlarında yükselme görülmeye başlandı. Orta vadede kurların ciddi bir artış göstermesinden korkuluyor. ABD ekonomisinde görülen düzelmeyle beraber dolara verilen faizin artması ve dünyadaki ucuz dolar döneminin sona ermesi bekleniyor. Hükümetin ekonomi ayağını bugüne kadar başarıyla yürüten Sayın Babacan’ın cari açıkla ilgili uyarıları da bu yöndedir.

    Diğer yandan gazetelerde yazılan ve uzmanların da dile getirdiği üzere bankacılık sektöründe risk arttıkça krize doğru yol alınıyor. Başbakan Davutoğlu, Başbakan Yardımcısı Babacan ve yıllardır Maliye Bakanlığı’nı sürdüren Mehmet Şimşek’in hak, hukuk ve itidal tavsiyelerine rağmen kendi ikballerini devlet ve milletin ikbaline tercih eden bazı çevrelerin aleyhte söylem ve yayınları finans sektörünün önemli bir ayağını oluşturan bir bankayı zor durumda bırakıyor. Bank Asya’ya yapılan hukuksuzluklardan bahsediyorum. Mali göstergeleri kendisinden çok daha kötü bir düzine banka olmasına, sermaye ve likidite yeterliliği, ortalamanın bir hayli üstünde seyretmesine ve bankacılık faaliyetinde herhangi bir zaaf görülmemesine rağmen ısrarla krizde olduğu intibaı uyandırılmaya çalışılan Bank Asya’nın TMSF’ye devredilmesi hem finans sektörünün en az üçte birinin batması hem de ekonominin 2001’den çok daha beter bir savrulma yaşaması anlamına gelecektir. Bundan başka ortakları ve hisse sahiplerinin uluslararası mahkemelerde açacağı davalar devlet hazinesinin çok büyük tazminat ödemesine sebep olacaktır. Hazine’nin yaşayacağı zarara söylem, yayın ve hukuksuz kararlara imzalarıyla sebebiyet verenlerin ayrıca tazminat ödemek zorunda kalacağını tahmin etmek de zor değil sanırım.

    Bütün bunların yanı sıra son dönemlerde sıkça dile getirdiğim üzere 100 bini aşkın şirket, herhangi bir kritere tabi tutulmadan sadece ortaklarının isimlerinin Cemaat’le anılması sebebiyle incelemeye alınmış durumda. Ülkemizdeki vergi kanunlarının her tarafa çekilebilecek şekilde yazılması sebebiyle bu şirketlerin sahip ve ortakları her türlü sonucu bekler vaziyette yatırım ve atılımlarını ertelemiş durumda. Piyasada işleri rast gitmemiş, farklı sebeplerden dolayı işlerini devam ettiremeyerek batan mükelleflere yeni bir fırsat tanımak için hazırlanan ve tarihin en büyük vergi barışı olarak lanse edilen vergi affı kanunu da başarısız bir düzenleme olarak çıkarılmıştır.

    Bu kadar sorun varken Başbakan’a problem olarak sunulan, memur lojmanları ve sosyal tesislerin tasfiyesi hikâyesi Davutoğlu’ndan önceki birçok siyasinin ilgisini çekmişti. Fakat bu konu biraz araştırıldıktan sonra getirisinin götürüsünden düşük olacağı görüldüğü için rafa kaldırılmıştı. Muhtemelen bu sefer de aynı şekilde konu kapanacaktır. Bence Başbakan’ın dikkat etmesi gereken diğer bir konu bakanlıklarda gölge bakan olarak faaliyet gösteren bürokratlar olmalıdır. Koltukta kalmak için bakanların duruma ses çıkarmamasına bakmamalı, kanayan yaraya bir an önce neşter atmalı.

‘Hukuk devleti’ lafta kalmamalı

Ülkemizde ayak sesleri gittikçe daha gür duyulan bir kriz adım adım yaklaşıyor. Burnumuzun dibindeki ülkelerde yaşanan siyasî krizler ve insanlık dışı savaşlar, bu savaşlardan kaçan sığınmacılar ülkemize hem siyasî, hem sosyal hem de ekonomik sıkıntılar doğurmaktadır. Kullanılan siyasî söylem ve takınılan tavır ülkeyi oluşturan her bir unsurun yabancılaşmasına sebep oluyor. Başta emniyet olmak üzere birçok kurumda yaşanan tasfiyeler ve haksız uygulamalar mağdurlar kitlesini genişletiyor. Ülke ticaret hacminin can damarını oluşturan 100 bini aşkın KOBİ ve holding, tarassut altında kaldığı inancında. Bu şirketler alındıkları cendereden çıkabilirse yatırımlarına devam edecek. Bunun için kucaklayıcı bir söylem kullanılması ve Sayın Babacan’ın sürekli dile getirdiği hukuk devletine ve hukukî güvenlik ilkesine sıkı sıkıya bağlı olduğumuz hususunun piyasaya ve uluslararası arenaya hissettirilmesi gerekir.

    Öte yandan büyük umutlarla hazırlanan vergi affının burada defalarca dile getirdiğimiz şekilde gözden geçirilerek genişletilmesi gerekir. Torba kanunla getirilen hükümlere eklenecek hususlar için bir önceki vergi affına göz atmak yeterli. Mükelleflere incelenmemek için matrah artırımı imkânı verilmesi ve gecikmiş borçlara ait cezaların silinmesi gerekmektedir. Temel olarak bahsettiğim bu hususlar dikkate alınarak yapılacak düzenlemeden en az 20 milyar TL gelir elde edileceğini belirteyim. Bu ek gelir, bütçe açığının telafisinde büyük bir katkı sağlayacaktır.

 



Kaynak: Zaman Gazetesi