Kur Korumalı Mevduat Uygulamasında Son Gelişme
(24.01.2022)
Bu yazının hazırlandığı sıralarda Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nda görüşmeleri başlamış olan ve birinci...

Bu yazının hazırlandığı sıralarda Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nda görüşmeleri başlamış olan ve birinci maddesi kabul edilmiş bulunan bir kanun teklifi ile hem bu köşede geçen yazımızda gündeme getirdiğimiz enflasyon muhasebesi uygulaması 2023 yıl sonu bilançosuna uygulanmak üzere erteleniyor hem de kur korumalı mevduatla ilgili önemli vergi avantajı getiriliyor. Bu yazımızda kur korumalı mevduat ve katılım hesaplarına ilişkin getirilen düzenlemeyi değerlendireceğiz.
 
Kanun teklifi ile daha önce kamuoyuna duyurulan kur korumalı mevduat ve katılım hesaplarında oluşan getiri, gelir ve kurumlar vergisi matrahına dahil edilmeyecek. Uygulamadan kurumlar vergisi mükellefleri ile bilanço esasına tabi gelir vergisi mükellefleri yararlanabilecek. Bahsi geçen mükelleflerin 31 Aralık 2021 tarihli bilançolarında yer alan yabancı para ve kıymetli maden şeklindeki varlıklarını, 17 Şubat 2022 tarihine kadar hesabın açıldığı saat diliminin saat başı Merkez Bankasınca ilan edilen döviz kuru esas alınarak kur korumalı 3 ay, 6 ay ve bir yıl vadeli mevduat ya da katılım hesabına bağlamaları durumunda; bu mükellefler için 2021 yıl sonu itibarıyla ve dolayısıyla dördüncü geçici vergi beyan döneminde oluşan kur farkları gelir ve kurumlar vergisinden istisna edilecek. Bu mükellefler bakımından 2022 yılında da belirttiğimiz şekilde kur korumalı mevduat ya da katılım hesabında geçen sürelerde oluşan faiz ve kâr payı gibi getirileri de aynı şekilde istisna olmaya devam edecek. Tek şart, bu hesapların vade sonuna kadar bozdurulmamasıdır. Aksi durumda bu avantajlardan yararlanılamayacak, yararlanılmış vergi avantajlarının gecikme faiziyle birlikte ödenmesi gerekecek.
 
Bu düzenleme, son derece önemli avantaj sağlayan bir düzenlemedir.
 
Bu sayede kurdaki dalga boyu önemli ölçüde kısalacak ve döviz kurunun uzunca bir süre 11-13 TL bandında seyretmesi sağlanabilecek.
 
Esasen, 11 Ocak tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Merkez Bankası Tebliği ile kurumlar açısından da 6 ay ve bir yıl vadeli kur korumalı mevduat ve katılım hesabına geçilmesinin önü açılmış oldu. İlk bakışta bunun kurda yeterli düzeyde değişiklik yaratmadığı görülmesinin nedeni, kurumlar açısından 6 aylık vade kısa sayılmayabilecek bir vade olmasındandır diye düşünüyoruz. Çıkacak kanun ile kurumlar ve gelir vergisi mükellefleri açısından 3 ay vadeli hesaplar için de sistemin uygulamaya girebilecek olması ve sağlanan vergi avantajı nedeniyle bu sisteme ciddi bir yönelme olacağını değerlendiriyoruz.
 
Konuya ilişkin değerlendirmelerimiz
 
1. ÇİFTE AVANTAJ
 
Bu sistem ile finans yönetimini iyi yapabilen gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri bakımından hem yılsonu itibari ile döviz ve kıymetli maden mevcutlarını kur korumalı katılım veya mevduat hesabına bağlayabilecekler hem de bu hesapları teminat göstermek suretiyle bankacılık sisteminden uygun finansman sağlayabilmeleri mümkün olacak. Böylece de avantajı katlayabilmeleri mümkün olabilecek. Doğal olarak işletmelerin bankacılık sistemi ile kendi aralarında çözümleyecekleri bir mevzudur.
 
2. YATIRIM, İSTİHDAM VE İHRACATA KATKI
 
Kur korumalı mevduat uygulaması ile Türkiye’nin önemli bir riski ciddi biçimde atlatmış olabileceğini değerlendiriyoruz.
 
Bu fikri öneren veya önerenlerin ödüllendirilmesi gerektiğini de başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere yetkililerin takdirine sunmak istiyoruz. Elbette zamanında faiz indirimleri yapılmasaydı döviz kuru, dolayısıyla enflasyon ve piyasa faizleri bu derece yükselmeyecekti tartışması hep yapılacaktır. Ancak gelinen noktada buraya takılıp kalmaktansa ciddi bir riskin getirilen bu yeni önlem ile bertaraf edilmiş olacağını dikkate almak gerekiyor.
 
3. HAZİNEYE GETİRİLECEK YÜK KONUSU
 
Bazılarının iddia ettiği gibi Hazine’ye yük getireceği, bütçe açığı ve enflasyonun tekrar yükseleceği teorik tartışması iyi bir yönetim sayesinde oluşmayacak. Önemli olan, uygulamada döviz kurunun yukarıda belirttiğimiz makul bant aralığında seyretmesinin sağlanabilmesidir. Bu sayede, 2022 yılının ilk çeyreğinde de devam edeceğini öngördüğümüz yüksek enflasyon döneminin, yılın ikinci yarısından itibaren baz etkileri de dikkate alınarak ciddi ölçüde geri gelmeye başlayabileceğidir. Bu çerçevede ocak ayında faiz indirimi yapmayan Merkez Bankası’nın enflasyonda belirgin bir geriye dönüş emaresi başlamadan faiz oranlarında yeni bir değişiklik yapmaması önemli olacak. Bu, Hazine’ye gelebilecek teorik ilave yükün oluşmaması bakımından da önemlidir.



Kaynak: Osman Arıoğlu / İto Haber