Kanun Koyucu Abesle İştigal Etmez
(02.07.2020)
Yürürlüğe girdiği günden bugüne kadar defalarca değişiklik yapılan KDV Kanunuyla ilgili reform niteliğindeki kanun...

Yürürlüğe girdiği günden bugüne kadar defalarca değişiklik yapılan KDV Kanunuyla ilgili reform niteliğindeki kanun teklifi 2018 yılında Meclis gündemine gelmişti. KDV indirimi ve KDV iadesi ile ilgili radikal değişiklikler öneren teklifin bir çok maddesi yasalaşmasa bile KDV indirimine ilişkin oldukça önemli bir değişiklik yasalaştı ve KDV indiriminde süre takip eden takvim yılının sonuna kadar uzatıldı. Madde açık olmasına rağmen ilgili dönem kurumlar vergisi beyannamesi verildikten sonra mükelleflere ulaşan faturalarda yer alan KDV’nin indirim konusu yapılıp yapılamayacağına ilişkin tartışmalar sınırlı da olsa devam ediyor.

Sorun ne?

7104 sayılı Kanun ile değişik KDV Kanunu’nun 29’ncu maddesine göre KDV’de indirim hakkı vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu takvim yılını takip eden takvim yılı aşılmamak şartıyla, ilgili vesikaların kanuni defterlere kaydedildiği vergilendirme döneminde kullanılabilir.

Kanun maddesinde indirim hakkının süresi açık olmakla birlikte kurumlar vergisi beyannameleri verilir verilmez aynı soru gündeme geldi; “Bir yıla ilişkin kurumlar vergisi beyannamesinin verilme tarihinden sonra mükellefe ulaşan faturalarda yer alan KDV’nin indirimi mümkün mü?” Esasen KDV indiriminde süre açık olmakla birlikte KDV Kanunu’nun 30/d maddesi bu konunun gündemde kalmasının en önemli sebebi. Nitelim KDV Kanunu’nun 30/d maddesinde Gelir ve Kurumlar Vergisi Kanunlarına göre kazancın tespitinde indirimi kabul edilmeyen giderler dolayısıyla ödenen katma değer vergisinin indirim konusu yapılamayacağı hüküm altına alınmış. Hal böyle olunca kurumlar vergisi beyannamesi verildikten sonra bir harcama dönemsellik nedeniyle gider olarak dikkate alınamayacağına göre söz konusu işleme ilişkin KDV de indirim konusu yapılamaz şeklinde bir yorum ortaya çıkabiliyor.

KDV takip eden hesap dönemi sonuna kadar indirilebilmelidir

Kanun yapma tekniği açısından bakıldığında kanun koyucunun lafızda anlam bütünlüğünü sağlamak, kanunun gerekçesini kanunun lafzı ile yansıtmak gibi özel bir amacı vardır. Bunun için kanunun lafzı noktalama işaretleri dahil büyük bir özen içinde hazırlanır. Yazılan her ifadenin, koyulan her virgülün özel bir anlamı kabul edilir. Hal böyle olunca kanun koyucunun KDV indirim hakkını düzenleyen maddeyi yazarken KDV Kanunu’nun 30/d maddesinden haberi olmadığını düşünmek abes bir anlayış olacaktır. Kanun koyucu bu maddeyi bilmesine rağmen söz konusu maddeyi değiştirmeden indirim hakkını düzenliyorsa özel bir amacı olduğu su götürmez bir gerçek olarak kabul edilmelidir. Nitekim Kanun koyucu 30/d maddesinin dikkate alınmasını gerektiğini düşünseydi KDV indirimin takip eden takvim yılının sonuna kadar değil kurumlar vergisi beyannamesinin verilme tarihi ile sınırlandırabilirdi. Aksi düşünce dikkate alındığında kanun koyucunun kurumlar vergisi beyannamesinin verilme tarihi ile o yılın sonuna kadar olan dönemdeki işlemlerle ilgili hiçbir zaman indirilemeyecek KDV için indirim düzenlemesi yapmış olurdu. Kanun koyucunun abesle iştigal etmeyeceğine ilişkin genel kural ile birlikte değerlendirildiğinde söylenebilecek tek şey kanun koyucunun dönemsellik prensibi nedeniyle gider yazılamayan ödemelerin KDV indirimin kısıtlamak gibi bir amacı olmadığıdır. Kanun maddeleri arasındaki hiyerarşi veya benzeri yorumlara gerek olmaksızın kanun koyucunun iradesinin göze önüne alınması en doğru yaklaşım olacaktır.

Bu çerçevede KDV’nin indirim hakkı vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu takvim yılını takip eden yılın sonuna kadar indirim konusu yapılabileceği, ilgili yıla ilişkin kurumlar vergisi beyannamesinin verilme tarihinin bir önemi bulunmadığı kanaatindeyiz. Bir başka ifade ile vergi doğuran olayın meydana geldiği yılda KDV indirim hakkı olan bir işlemde, belgeler kurumlar vergisi beyannamesi verildikten sonra mükellefe ulaşsa dahi söz konusu işleme ilişkin KDV kurumlar vergisi beyannamesinin verildiği hesap döneminin sonuna kadar indirim konusu yapılabilecektir.



Kaynak: Ali Demirel / KPMG Vergi