Yükselen Kur Karşısında Dövize Endeksli Sözleşmelerin Durumu / Çığıl Şahin
(17.08.2018)
Son günlerde yaşanan ekonomik gerginlikler ve döviz kurlarındaki sert artışlar dövize dayalı sözleşmelerin yerine getirilmesinde de ciddi sıkıntılar yaratmaktadır. Döviz endeksli sözleşmelerin...

Son günlerde yaşanan ekonomik gerginlikler ve döviz kurlarındaki sert artışlar dövize dayalı sözleşmelerin yerine getirilmesinde de ciddi sıkıntılar yaratmaktadır. Döviz endeksli sözleşmelerin değişen piyasa ve kur durumlarında aynı şartlarda ayakta kalması oldukça güç hale gelmektedir.

Sözleşme hukukunun temeli “akde vefa” diğer bir deyişle “sözleşmeye bağlılık” (pacta sunt servanda) ilkesine dayanmaktadır. Bu ilke gereği her borçlu, sözleşme kurulduktan sonra ortaya çıkan zorluk ve engeller ne olursa olsun sözleşmede üstlendiği edimi aynen yerine getirmekle yükümlüdür.

Öte yandan şu an yaşanılan sert kur değişimlerinde olduğu gibi bazen öyle durumlar meydana gelir ki sözleşme kurulurken var olan koşullar öngörülemez bir şekilde sonradan değişebilir ve bu değişim taraflardan biri bakımından altından kalkamayacağı şekilde olumsuz etkileyebilir. Böyle bir durumda borcun sözleşmede yazılı haliyle aynen ifasını beklemek hakkaniyete ve adalete uygun görünmemektedir. Sözleşmenin kurulmasından sonra meydana gelen ve öngörülemeyen olumsuz değişiklikler sonrasında hakkaniyetin ve taraflar arasında bozulan dengenin yeniden sağlanması adına uyarlanması gerekmektedir.

Dövize endeksli sözleşmelerin yeniden uyarlanması hukuken mümkün müdür?

Sözleşmelerin değişen koşullara uyarlanması eski Borçlar Kanunu’nda herhangi bir şekilde düzenlenmemişti. Bu dönemdeki yargı kararlarında öngörülemeyen nedenlerle sözleşmedeki dengenin bozulması durumunda sözleşmenin uyarlanmasının temelini Medeni Kanun’un 2. maddesinde yer alan “dürüstlük” kuralına dayanmaktaydı. Ancak 2012 yılında yürürlüğe giren 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 138. maddesi “aşırı ifa güçlüğü” nü düzenlemektedir. 
Madde uyarınca sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülemeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ise hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını talep hakkı mümkündür. Maddede sayılan şartların varlığı halinde aşır ifa güçlüğü nedeniyle sözleşme dengesini yeniden tesis etmek için sözleşme yeniden uyarlanabilir hatta sözleşmenin ayakta tutulması imkânsızsa hâkimin sözleşmeyi sona erdirmesi mümkündür. 
Maddede açıkça ifade edildiği üzere hüküm yabancı para borçlarında da uygulanır.

Uyarlama için gerekli olan şartlar

Sözleşmenin değişen koşullara uyarlanması ya da dönme hakkının kullanılması için aşağıda yer alan dört koşulun birlikte yer alması gerekmektedir:

1- Sözleşmenin yapıldığı sırada, taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum ortaya çıkmış olmalıdır.

2- Bu durum borçludan kaynaklanmamış olmalıdır.

3- Bu durum, sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmiş olmalıdır.

4- Borçlu borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olmalıdır.

Döviz kurundaki ani değişiklikler “öngörülemez” olarak kabul edilebilir mi?

Bugüne değin Yargıtay ekonomik krizlerin ve kur değişimlerinin “öngörülebilir” olup olmadığıyla ilgili farklı karar vermektedir. Özellikle doktrinde çok eleştirilen 12.11.2014 tarihli Hukuk Genel Kurulu kararında; Türkiye’de meydana gelen ekonomik krizlerin ve kur artışlarının sıklığı, Türkiye ekonomisi dikkate alındığında öngörülebilir olduğuna hükmetmiştir. Bu nedenle dövize endeksli bir sözleşme imzalamayı kabul eden kişinin kurdaki dalgalanmaları da “öngörmesi” gerektiğini belirtmiştir.

Karar doktrinde haklı olarak sıklıkla eleştirilmiştir. Zira döviz kurlarındaki ani değişim, özellikle son haftalarda yaşanılan yüksek artışı öngörülebilme olasılığı gerçekçi görünmemektedir. Ekonomik krizlerin ve kur artışlarının sıradanlaştırılması ve kabul edilmemesi Borçlar Kanunu’nun 138. Maddesinde yer alan “yabancı para borçları” bakımından da uygulanabilir hükmünü ortadan kaldırmaktan başka bir durum yaratmamaktadır. Zaten son yaşanılan siyasi kriz sonrası kur değişimlerinin öngörülmesini basiretli tacirden bile beklemek hakkaniyete ve sözleşme dengesine hizmet etmeyecektir. Açılacak yeni uyarlama davalarında son günlerde meydana gelen döviz kurundaki dalgalanmaların mahkemelerce “öngörülemez” şartının yerine geldiği şeklinde değerlendirileceği yüksek ihtimaldir.

Finansal sektör borçları bakımından durum

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) 15 Ağustos 2018 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan Finansal Sektöre olan Borçların Yeniden Yapılandırılması Hakkında Yönetmelik ile Türkiye’de faaliyette bulunan bankalar, finansal kiralama şirketleri, faktoring şirketleri ve finansman şirketleri nezdindeki kredilerin yeniden yapılandırılmalarına ilişkin bir düzenleme yayınlamıştır. Diğer bir ifade BDDK dövize endeksli kredilerin yeniden yapılandırılması ile borçluların ekonomik yükümlülüklerin yerine getirilmesi ve istihdamın devam etmesinin sağlanmasını hedeflemiştir. Yönetmelik uyarınca yapılacak “çerçeve anlaşmalarla” finansal sektöre olan borçların yeniden yapılandırılması diğer bir ifade ile “uyarlanması” sağlanabilecektir. 
Yönetmelik uyarınca borçlarını geri ödeme kabiliyeti kazanamayacağına kanaat getirilen borçlular finansal yeniden yapılandırma kapsamına alınmayacaklardır.

Çerçeve anlaşma ve yapılandırma sözleşmelerinde kredi borçlarının vadelerinin uzatılması, yeni krediler verilmesi, kredilerin yenilenmesi, anapara, faiz temerrüt faizi ve kar payları ile kredi ilişkisinden doğan alacakların indirilmesi gibi tedbirler düzenlenebilir.

Neler yapılması gerekli?

Son günlerde yaşanılan döviz kuru değişikliklerinin yargı kararlarında nasıl yer alacağı ve mahkemelerin uyarlama taleplerine nasıl yaklaşacağı ileriki günlerde netlik kazanacaktır. Ancak mahkemeye başvurmadan önce eğer bir uyarlama talebi yapılacaksa bu durumda mevcut sözleşmenin ifasının yapılmaması, ifa yapılacaksa da muhakkak "ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak" gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Diğer bir ifade ile ifayı yerine getirmemek zararın arttırılacağı düşünüyorsa ve ödeme gerçekleştirilecekse Borçlar Kanunu 138.maddeki hakların saklı olduğu ifadesi ile gerçekleştirilmesi son derece önemlidir. Aksi halde yeni koşulların zımni kabulü anlamına gelir.

Bununla birlikte BDDK’nın yeni getirdiği “çerçeve anlaşmalarla yeniden yapılandırma” tedbiri hariç tutulursa, uyarlamanın muhakkak mahkeme kararı ile istenmesi ve bunun için de uyarlama davası açılması gerekir. Zira kanun koyucu özellikle hâkim denetimi istemektedir. Hâkim davacının taleplerinden farklı olarak kendisi de farklı bir uyarlama yöntemi geliştirebilir.
Sonuç olarak mahkemeler kur riskini değerlendirirken somut olayı, sözleşmede uyarlama maddesinin olup olmamasını, sözleşmenin süresini vs. dikkate alacak ve her bir olay özelinde değerlendirecektir.



Kaynak: Dünya Gazetesi