İzaha Davet 1 Eylül'de Başladı, Ama... / Numan Emre Ergin
(13.09.2017)
Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) mülga 370’inci maddesi, 9/8/2016 tarihli ve 29796 sayılı Resmî Gazete’de (RG) yayımlanan 6728 sayılı Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda...

 Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) mülga 370’inci maddesi, 9/8/2016 tarihli ve 29796 sayılı Resmî Gazete’de (RG) yayımlanan 6728 sayılı Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile “İzaha Davet” başlığı altında yeniden düzenlenmiş ve vergi sistemimize yeni bir müessese olarak “İzaha Davet” girmiştir. Söz konusu müesseseye ilişkin detaylar 482 sıra numaralı VUK Genel Tebliği’nde düzenlenmiştir.

İzaha davet özetle, tebliğde düzenlenen 16 adet konuda vergi kaybına delalet eden ön tespitler olması durumunda mükellefin Maliye Bakanlığı birimlerince (İzah Değerlendirme Komisyonları) izaha davet edilmesi, açıklamalarının dinlenmesi, bu açıklamaların kabul edilmemesi halinde ise daha düşük bir vergi ziyaı cezası ödeyerek vergisel kayıpları telafi etmelerine imkan tanıyan bir müessese olarak düzenlenmiştir. Söz konusu tebliğin detayları birçok makale ve köşe yazısının konusu olduğundan ben burada bunları tekrarlamadan düzenlemeye ilişkin eleştiri ve önerilerimi paylaşacağım.

Her şeyden önce uzun yıllar Maliye Bakanlığı’nda üst düzey vergi incelemesi yapmış biri olarak şunu ifade etmem gerekir ki; bu türden bir düzenleme oldukça gerekli idi. Zira matrah farkının açık olduğu durumlarda takdir komisyonuna veya vergi incelemesine sevk edilmek hem mükellefleri psikolojik olarak yıpratmakta hem de incelemelerin uzun sürmesi nedeniyle süre açısından verginin geç tahsiline neden olmaktaydı. Dolayısıyla bu müessese en azından vergisel alanda gri olmayan alanlarda hem devlet hem de mükellef lehinedir. Düzenleme genel olarak mükelleflerin vergiye gönüllü (!) uyumunu teşvik eder nitelikte olmakla birlikte, bazı belirsizlikleri de uhdesinde barındırmaktadır. Zira kanun ve tebliğde mükellef lehine yapılan düzenlemeler uygulamada aleyhe sonuçlara yol açabilir.

Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, tebliğde izaha davetin kapsamı sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla bakanlık sadece bu konularda izaha davet uygulaması yapacak. Ancak genellikle bu türden bir uygulama bir kez başladı mı sonradan kapsamının genişlediği de tecrübeyle sabittir. Ayrıca izaha davetin kapsamı dışındaki diğer riskli konularda başta vergi daireleri olmak üzere, bakanlık birimlerince bilgi veya açıklama istenebileceğinin de unutulmaması gerekir. Dolayısıyla kapsamın genişlemesi mükellef lehine sonuçlar doğurabilir. Sadece, kapsamdaki konular mütemadiyen kontrol edileceğinden “radara” yakalanma riski artacaktır.

Müessesenin en can alıcısı noktası, kimlerin izaha davet edileceği ve yapılan izahın yeterli görülüp görülmemesi. Her iki husus da sübjektif değerlendirmeye açık. Tebliğ izaha davetin kıvılcımını “ön tespitin yapılması”na bağlamış, ön tespitin ne olduğuna dair geniş bir tanım vermiş. Ancak ön tespitler uygulamada sübjektif değerlendirmelere ve mükellefler üzerinde “Demokles’in Kılıcı” gibi kullanılmaya da açık. Dolayısıyla ön tespitin objektif kriterlere bağlanması gerekir. Ayrıca yapılan izahatin yeterli olup olmadığının değerlendirilmesi de komisyon üyelerinin değerlendirmesine tabi. Maddi hatalarda veya vergisel açıdan tartışma olmayan konulardaki eksikliklerde elbette hiçbir sorun olmayacaktır. Ama gri alanlarda mükellefler ile İdare sık sık karşı karşıya gelecek ve müessese amacına ulaşmayacaktır.

Netleştirilmesi gereken bir diğer konu da, uygulama 1 Eylül 2017’de başlıyor olmakla birlikte tebliğin geçmişe şamil olaylar için uygulanıp uygulanmayacağı. Örneğin 2015 yılındaki bir işlem için izaha davet yazısı gönderilebilecek mi? Kişisel kanaatim uygulamanın yürürlükten sonrası için uygulanması gerektiğidir, ama aksi de olabilir.

Yukarıda bahsettiğim üzere, izaha davet uygulaması 1 Eylül 2017 tarihinden itibaren yürürlüğe giriyor olmakla birlikte fiiliyatta daha sonra başlayacağı muhakkaktır. Zira öncelikle Gelir İdaresi Başkanlığı ve Vergi Denetim Kurulu Başkanlığı bünyesinde ‘İzah Değerlendirme Komisyonları’ kurulmalıdır. Söz konusu komisyonların kurulması ise hukuken bir idari düzenlemeyle (muhtemelen bir yönetmelikle) olacak ve bu komisyonların çalışma usul ve esasları yine idari bir düzenlemeyle belirlenecektir. Kuvvetle muhtemel bu komisyonlar da ilgili birimlerin taşra teşkilatları içinde kurulacaktır. Uygulamanın nasıl olacağı bu idari düzenlemeler ile yönlendirilecektir. Yapılacak idari düzenlemelerde yukarıda anlattığım eksikliklerin giderilmesi faydalı olacaktır.

Son söz olarak şunu da belirteyim: Yapılan izah yeterli bulunmayıp ek bir beyanname verilmesi gerekirse, söz konusu beyannamenin ihtirazi kayıtla verilebileceğini düşünüyorum. Danıştay’ın sonradan verilen beyannamelerin ihtirazi kayıtla verilebilmesi konusunda farklı görüşte kararları olmakla birlikte, Anayasa Mahkemesi’nin 19.07.2017 tarih ve 30128 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 14/6/2017 tarihli ve E: 2017/24, K: 2017/112 sayılı kararının gerekçesindeki açıklamalar buna imkan vermekte.



Kaynak: Dünya Gazetesi