Şüpheli Alacak Karşılığında Dava Koşulu
(30.11.2021)
Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) 323. maddesine göre tahsili mümkün olmayan bir alacağın şüpheli alacak karşılığına konu...

Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) 323. maddesine göre tahsili mümkün olmayan bir alacağın şüpheli alacak karşılığına konu edilerek vergi matrahının dışında bırakılabilmesi için; alacağın ticari veya zirai faaliyetle ilgili olması, dava veya icra safhasında bulunması, borçlunun iflas etmiş olduğu hallerde alacağın iflas masasına yazdırılmış olması gerekmektedir.

Yapılan protestoya rağmen veya yazılı şekilde birden fazla istenilmiş olmasına rağmen ödenmemiş bulunan küçük alacaklar için 7338 sayılı Kanun’a kadar, dava veya icra takibine değmeyecek derecede olma koşulu aranırken, anılan kanunla bu ölçüt, 3.000 lirayı geçmeyen alacaklar şeklinde değiştirilmiştir. Bu değişiklik 26.10.2021 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Şüpheli alacaklar konusunda tereddüt yaratan konular içinde iki konu öne çıkmaktadır. Bunlardan birincisi, bir yabancıdan (yabancı ülkede mukim yabancıdan) olan tahsil edilememiş alacak dolayısıyla şüpheli alacak karşılığı ayrılabilmesi için Türk mahkemelerinde dava açmanın yeterli olup olmayacağı konusundadır.

Yetkili ve görevli mahkemenin belirlenmesi ile mahkemede hangi ülke hukukunun uygulanacağı meselesini karıştırmamak gerekir. Bir Türk mahkemesi bir ihtilafı Fransız kanunlarına göre çözebileceği gibi, bir İngiliz mahkemesi de Türk kanunlarına göre de ihtilafı çözebilir. Bu gibi hallere özellikle velayet, miras hukuku gibi ihtilaflarda rastlanılmaktadır.

Bir ticari ilişkide sözleşmenin tarafları, aralarında çıkabilecek ihtilafların hangi ülke hukukuna göre çözümleneceğine ilişkin kurallar kararlaştırabilecekleri gibi bu ihtilafların hangi ülke mahkemelerinde çözümlenebileceğine dair kurallar konusunda da anlaşabilirler. Ben yazımda taraflar arasında bu şekilde bir anlaşmanın var olmadığı halleri dikkate alacağım.

5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un 40. maddesine göre “Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisini, iç hukukun yer itibariyle yetki kuralları tayin eder.” O halde yabancılardan olan alacaklar konusunda Türk Mahkemelerinin yetkili olup olmadığını anlamak için iç hukuka bakmak gerekmektedir. Bu konuda bakılacak düzenleme 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 50. maddesinin atfına istinaden 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 10. maddesidir. Bu maddeye göre; “sözleşmeden doğan davalar, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de açılabilir”.

O halde sorunu çözmek ticari borçlarda ifanın nerede yapılması gerektiği sorusuna verilecek yanıtla ilgilidir. Yanıt, Borçlar Kanunu’nun 89. maddesindedir. Maddeye göre, taraflar arasında açıkça veya örtülü şekilde aksi kararlaştırılmış olmadıkça para borçlarının ifa edilmesi gereken yer, alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yeridir.

Bu açıklamalara göre; Türkiye’de mukim şirketlerin yabancı şirketlerden olan para alacakları için Türk Mahkemelerinde dava açmış olmaları, bu alacaklar için şüpheli alacak karşılığı ayırabilmeleri için yeterlidir. Mutlaka alacaklının bulunduğu ülkede dava açmak, gerekmemektedir. Nitekim Danıştay 3. Dairesi’nin E. 2011/5130 K.2015/10182 sayı ve 28.12.2015 günlü Kararı ve Danıştay 4. Dairesi’nin E. 2008/399 K.2010/3271 sayı ve 27.5.2010 günlü Kararları da görüşümüzü doğrulamaktadır.

Bu konuda karşımıza çıkan ikinci önemli sorun ise bazı mükelleflerin -özellikle çeklerle ilgili olarak- borçlu hakkında suç duyurusunda bulunulmasını veya borçlu aleyhine ceza davası açılmış olmasını, şüpheli alacak karşılığı ayırmak için, yanılgıya düşüp yeterli görmeleridir. Oysa Vergi Usul Kanunu’nun anılan maddesinde geçen "dava veya icra safhası" ibaresi bizatihi "alacağın tahsili ve takibine" yönelik yasal süreci kastetmektedir. Ancak, borçlunun hareketinin aynı zamanda suç teşkil etmesi, örneğin dolandırıcılık veya emniyeti suiistimal yahut güveni kötüye kullanma yahut karşılıksız çek suçu gibi bir suçu oluşturması halinde cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunulması veya borçlu aleyhine ceza davası açılmış olması, alacağın tahsili ve takibine yönelik bir davanın varlığını göstermez. Suç duyurusu veya ceza davası, "alacağın tahsili ve takibine"  değil, "borçlunun / suçlunun takip ve cezalandırılmasına" yönelik bir süreçtir. Bu nedenle tahsili mümkün olmayan alacaklar için sadece cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunulması veya ceza mahkemelerinde dava açılması ile şüpheli alacak karşılığı ayrılması mümkün bulunmamaktadır. Nitekim İstanbul Vergi Dairesinin 11395140-105[VUK-1-22925]-E.356140 sayı ve 8.5.2020 günlü Özelgesi ile ortaya konulan idari anlayışta bu yöndedir. 

Dönem sonu yaklaşırken benden hatırlatması.



Kaynak: Bumin Doğrusöz / Dünya Gazetesi