359’da Ne Bekliyorduk Ne Geliyor?
(22.04.2021)
Vergi Usul Kanununun vergi düzenine aykırılıklar halinde suç kabul edilecek haller ile yaptırımını, uygulanacak hürriyeti...

Vergi Usul Kanununun vergi düzenine aykırılıklar halinde suç kabul edilecek haller ile yaptırımını, uygulanacak hürriyeti bağlayıcı cezayı düzenleyen 359. maddesinin tedvinin hatalı olduğunu, ceza sisteminin 4369 sayılı kanunla bozulduğunu, giderek artan haksızlıklara sebebiyet verdiğini, zaten uzun yargılamaların mükelleflerin ticari itibarını zedelediğini, beraat edilse bile ticari hayatını sürdüremez hale geldiğini defalarca yazdım.

Sorunların ana noktalarını tekrar kısaca hatırlayalım.

İlk sorun, maddede sayılan fiiller için “vergi ziayına yol açmış olma” koşulunun aranmaması, bu koşulun suçun unsurları arasından çıkartılmış olması. Bu koşulun kaldırılması ile vergi suçları, vergisi ile ilgisi olmayan fiillerin cezalandırılmasına dönüştürüldüğü gibi vergi yargısı ile ceza yargısı arasındaki bağ koparılmıştır. Fiilinin kaçakçılık halini oluşturmadığına ilişkin vergi yargısı kararlarına karşılık ceza mahkemelerinde mahkûm olanlar veya ceza mahkemelerinde beraat etmesine karşılık vergi yargısında üç kat cezası onananların sayısı bir hayli fazladır.

İkinci sorun, sahte veya yanıltıcı belge kullanma fiilinde “bilme”, “bilerek kullanma” özel kasdının aranmamasıdır. 4369 sayılı Kanun öncesi aranan bu özel koşul, kanun değişikliği ile kaldırılmıştır. Halen kullandığı belgenin, sahte veya yanıltıcı belge olup olmadığını bilmeden kullanan ve bu yüzden yargılananların veya mahkûm olanların sayısı oldukça fazladır.

Üçüncü sorun ise içtihatların, sahte veya yanıltıcı belge kullanma fiilinde, her bir tespite (yakalanmaya) göre ceza verilmesi yerine her yılın ayrı bir suç kabul edilmesinden kaynaklanmaktadır. Kanun sahte belge kullanmaya üç yıl ceza öngörürken, her yılı ayrı suç kabul edince sanıklara 15 – 20 yıl ceza verilebilir hale gelmiştir. Kanun koyucunun böyle bir amacı olduğunu düşünmüyorum.

Kısaca özetlediğim bu ana sorunlara defalarca değindim. Sadece ben yazmadım. Meslektaşlarım Nedim Türkmen yazdı, Resul Kurt yazdı, daha pek çok kişi yazdı.

Nihayet, konunun sahibi Hazine ve Maliye Bakanlığı ve Gelir İdaresi başkanlığı değil de Adalet Bakanlığı durumu kısmen de olsa fark etti. Adalet Bakanlığınca Mart ayında açıklanan İnsan Hakları Eylem Planına, “vergi suçunun her yıl için ayrı ayrı oluşması yerine tek suç kabul edilerek zincirleme suç hükümlerinin uygulanması sağlanacaktır” vaadini yazdı (Hedef 3.2 / md. h).

Geçtiğimiz günlerde Meclise, 359. maddede değişiklik yapılmasını da öngören bir düzenleme sunuldu.

Düzenlemeye konumuz açısından baktığımda, sorunların çözümünü içeren veya vaadi karşılayan düzenleme teklifi yerine yeni sorunlara da yol açacak yeni suç tiplerinin Kanuna eklenmeye çalışıldığını gördüm.

Kanuna eklenmesi öngörülen (ç) bendi ile kısaca “ödeme kaydedici cihazlarla oynamayı, mührünü sökmeyi, çalışma sistemlerine müdahaleyi, cihazdaki bilgileri kayıt altına almaya yarayan çalışma sistemlerine müdahaleyi yatırıma bağlayan bir düzenleme getirilmek isteniyor. Buraya kadar bir sorun yok. Bu fiillerin suç kabul edilmesine sanırım kimse itiraz edemez.

Ancak asıl sorun Kanuna eklenmesi istenilen bir başka madde ile, bu fiillerin işlendiğinin inceleme sırasında tespiti halinde incelemenin tamamlanması beklenilmeksizin veya sair suretlerle öğrenilmesi halinde incelemeye başlanılmaksızın suç duyurusunda bulunulmasının ve kamu davasının açılmasının incelemenin tamamlanması şartına bağlı olmamasının öngörülmesi.

İnceleme yapılmadan veya tamamlanmadan, olay yeterince araştırılıp delillendirilmeden suç duyurusunda bulunulmasını anlamak pek mümkün değildir. Öngörülen sisteme göre, bir mükellefle ilgili, örneğin bir benzin istasyonu ile ilgili bir ihbar (sair suretle öğrenme) geldiğinde, İdare daha incelemeye bile başlamadan suç duyurusunda bulunacaktır. Teklif buna cevaz vermektedir. İdarenin ileride nasıl davranacağı, hukuka saygılı olarak bir ön inceleme yapıp yapmayacağı, konumuz dışındadır. Kanunun haksızlığa da izin veriyor olması, bence hukuka aykırılık için yeterlidir. Anayasa Mahkemesinin Bireysel başvuru Kararlarında da belirttiği gibi, kuralların yanlış ve hatalı uygulamalara yol açacak yolları da kapatıyor olması, hukuk güvenliğinin gereğidir.

İdare yeterince araştırmadığı ve incelemesini tamamlamadan suç duyurusunda bulunduğu mükellefi (örneğin benzinciyi) doğal olarak aynı zamanda kendi kod listelerine (özel esaslara tabi mükellefler listelerine) de alacaktır. Bu listelerde yer alan mükellefler de bir anda sahte veya yanıltıcı belge kullanan konumuna düşecektir. Zaten Kanunda “bilerek kullanma” koşulu da olmadığına göre, ödeme kaydedici cihaz ile oynandığını bilmeden fişini alıp kullanan binlerce kişi vergi suçlusu konumuna düşecektir.

Kanun Teklifinde yer alan bu düzenleme önerilerinin gözden geçirilmesi şarttır. Hatta bence önce mevcudu düzeltelim, sonra yeni suç ve sorunlar ekleyelim.



Kaynak: Bumin Doğrusöz / Dünya Gazetesi