Döviz Kuru Üzerine / Osman Arıoğlu
(05.06.2018)
Son günlerin en önemli konusu döviz piyasalarındaki gelişmeler oldu. Öncelikle uluslararası alanda neler olup bittiğine bakalım. İtalya seçimlerinde, seçimi AB karşıtı partilerin kazanması...

Son günlerin en önemli konusu döviz piyasalarındaki gelişmeler oldu. Öncelikle uluslararası alanda neler olup bittiğine bakalım. İtalya seçimlerinde, seçimi AB karşıtı partilerin kazanması ve hükümet kurma aşamasında başbakan adayı haline gelen kişinin yaptığı açıklamalar ile Euro dolar paritesinde dolar lehine seyir önemli hale geldi. Parite bir ara 1.15’in altını gördü.

Genel itibari ile de baktığımızda öteden beri söylediğimiz, ekonomilerdeki toparlanma ve enflasyon durumları göz önüne alındığında Euro dolar paritesindeki önceki aylarda Euro lehine olan gelişmenin uzun vadeli devam etmemesi gerektiği görülebiliyordu. Fakat özellikle Amerikan Başkanı Trump’ın bazı çıkışları sonucu dolar normal trendine göre çok daha hareketli bir seyir izlemeye başlamıştı. Önümüzdeki zaman dilimi içerisinde de bu hareketliliğin devam edeceğini söylemek kahinlik olmayacaktır. Parite konusunda son gelişme olarak İtalya’da hükümeti kurma görevini bir süre IMF Türkiye masası şefi olarak da görev yapan Carlo Cottarelli’nin başkanlığında bir teknokrat hükümeti kurulmasına yönelik açıklamaların ardından en azından paritedeki dolar lehine seyirde bir duraksama başlamış oldu. Ancak paritedeki hareketlilik Cottarelli’nin hükümeti kurup kurmayacağına yönelik haberlere bağlı olarak devam ediyor. Cottarelli İtalya’da hükümeti kursa dahi bunun anlamı İtalya’nın yeni bir erken seçime gitmesi olacak ve yeni bir gelişme olana kadar veya İtalya’da yapılacak yeni seçimlerin sonucuna kadar parite 1.15 -1.18 bandındaki dalgalı seyrini devam ettirecektir. 
Mayıs ayı içerisinde Türkiye’de erken genel seçimler ve Cumhurbaşkanlığı seçimi ve buna bağlı söylemlerin de etkisiyle döviz kuru birinci gündem maddesi haline geldi. Bunda Türkiye’nin önümüzdeki bir yıllık dönemde özel sektör dahil çevireceği borç yükünün yüksekliğine yönelik haberler ve kredi derecelendirme kuruluşu S&P’nin Türkiye kredi notunu düşürme yönündeki açıklaması ile birleşince kurlarda aşırı bir yükselişle karşı karşıya kalındı. Merkez Bankası geç de olsa peş peşe aldığı tedbirlerle trendi önemli ölçüde geriye döndürmüş oldu. Son ve en önemli gelişme olarak da Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya’nın birlikte Londra’da uluslararası piyasalarla yaptıkları görüşmeler sonrasında Türkiye’de ekonomi yönetiminin ve Merkez Bankası’nın ekonomik gerekler doğrultusunda gerekeni yapacakları yönündeki açıklamaları ardından döviz kurunda önemli ölçüde gevşeme oldu. Kurlarda şu anki seviyeler bile Merkez Bankası reel efektif kur endeksine bakıldığında yine olması gereken seviyenin bir hayli üzerinde seyrediyor.

Son zamanlarda en çok üzerinde durulan bir diğer konu da Türkiye’nin önümüzdeki bir yıllık dönem içerisinde kamu ve özel sektör olarak toplamda çevirmesi gereken dış borç tutarındaki yükseklik konusudur. Burada en güvenilir istatistikler doğal olarak Merkez Bankası istatistikleridir. Merkez Bankası istatistiklerine baktığımızda marttan-marta 1 yıllık dönemde 148 milyar dolarlık bir borç çevrilmesi gerektiği görülüyor. Çok küçük bir miktarı yaklaşık 32 milyar dolarlık bölümü kamuya ait, onun dışındaki bölüm ise özel sektör borcu olarak görünmektedir. Özel sektör borcunu ise yarıdan fazlası bankacılık kesiminin borcu durumundadır. Buna bağlı olarak Türkiye’nin ayda ortalama 10 milyar dolar civarında bir borç çevirmesi gerektiğini yine Merkez Bankası istatistiklerinden görmekteyiz. Türkiye ölçeğindeki bir büyüklükte bu kadarlık borç çevirmenin zorluğundan bahsetmek doğru değildir. Türkiye bu borcu çevirebilecek durumdadır. Zira bu borcun bir kısmını özel sektörün back to back kredileri oluşturmaktadır. Öte yandan bankacılık sektörünün hem yapısal sağlamlığı hem de özel bankaların önemli ölçüde yabancı ortaklı bir yapıda olmaları bu borç yükünü kolaylıkla çevirebileceklerinin maddi dayanaklarını oluşturmaktadır.

Şu anki kur seviyesinin de yüksek olduğunu, aslında Türkiye’nin hak ettiği kur seviyesinin daha düşük, yaklaşık dolar-TL olarak 4 civarında bir seviyede olması gerektiğini Merkez Bankası reel efektif kur endeksi göstermektedir. Bu seviye, bir miktar Türkiye risk primi ilave ederek bulabileceğimiz yerdir. Bu nedenle kur konusunda panikle hareket etme gereği olmadığını bir kez daha ifade etmekte yarar var.



Kaynak: İto