Bağ-Kurlunun Aylıkları Geri İstenen Yetim Kızına Güzel Haber / Şevket Tezel
(10.09.2018)
Bağ-Kur kapsamında yetim aylığı alan kız çocuklarının 2013 yılından beri aylık kesilme sorunu vardı ve köşemizden bu konudaki gelişmeleri yorumlayarak duyurmuştuk. Bahse konu yazılarımızda;...

Bağ-Kur kapsamında yetim aylığı alan kız çocuklarının 2013 yılından beri aylık kesilme sorunu vardı ve köşemizden bu konudaki gelişmeleri yorumlayarak duyurmuştuk.

Bahse konu yazılarımızda;

1/10/1972-3/10/2000 tarihleri arasında ve 8/8/2001-1/8/2003 tarihleri arasında ölen Bağ-Kur sigortalısından dolayı ölüm aylığı bağlanması için en az üç yıllık hizmeti bulunması, kendisinden dolayı erkek çocuklarına yetim aylığı bağlanması için;

“Çocuğun 18 yaşını, ortaöğrenim yapması halinde 20 yaşını, yükseköğrenim yapması halinde 25 yaşını doldurmamış olması” şartı;

Kız çocuklarına yetim aylığı bağlanması için;

“Evlenmemiş olmak ve geçimini sağlayacak başka bir geliri olmamak” şartları arandığını,

Buna karşın Bağ-Kur sigortalısının ölümünün 4/10/2000-7/8/2001 tarihleri arasında veya 2/8/2003-1/10/2008 tarihleri arasında gerçekleşmesi halinde ölen Bağ-Kur sigortalısından dolayı ölüm aylığı bağlanması için en az 5 yıllık hizmeti bulunması, bu sigortalının erkek çocuklarına yetim aylığı bağlanması için;

“1479 sayılı Kanun ile diğer sosyal güvenlik kanunları kapsamında çalışmayan, bu kanunlar kapsamındaki çalışmalarından dolayı gelir veya aylık almayan 18 yaşını, ortaöğrenim yapması halinde 20 yaşını, yükseköğrenim yapması halinde 25 yaşını doldurmamış olma” koşulu,

kız çocuklarına yetim aylığı bağlanması için ise “Evli olmayan, evli olmakla beraber sonradan boşanan veya dul kalan ve 1479 sayılı Kanun ile diğer sosyal güvenlik kanunları kapsamında çalışmayan, bu kanunlar kapsamındaki çalışmalarından dolayı gelir veya aylık almıyor olmak” koşullarının arandığını,

Aylıklar Tahsil Edilmeye Başlanmıştı

Daha önce bu tarih aralıkları gözetilmeden bağlanan aylıklar için SGK'nın 2013 yılından beri aylık kesme ve geriye dönük beş yıla kadar aldıkları aylıklar için yersiz ödeme kapsamında borç çıkartma uygulaması yaptığını vurgulamıştık.

Nitekim bu uygulamaya ilişkin mağduriyetler yargıya intikal etmeye başlamıştı ve bu davalar gittiği Dairesine Göre Kazanılıyor veya Kaybediliyordu

Davalar Dairesine Göre Sonuçlanıyordu

Yargıtay 10.Hukuk Dairesi Kararları yetim aylığının bağlanmasında ölen ana-babanın ölüm tarihinde geçerli olan yasal kuralın uygulanacağını, sonradan lehe hükümlerden kaynaklanan hakların anne-babası daha önce ölen yetimlere uygulanamayacağı gibi bir kabul edilmesi zor kuralı esas alıyor, dolayısıyla bu daireye giden davaları davacı kaybediyordu.

21.Hukuk Dairesi ise aksini düşünüyor, değişikliklerden bireyin lehine olanın uygulanması gerektiğine hükmediyor, dolayısıyla bu daireye giden dosyaları ise davacı kazanıyordu.

2016 yılı Ekim ayından itibaren bizler bu tür dosyalarda için “Bekâr ve 5510 sayılı Kanun veya yabancı ülke mevzuatı kapsamında çalışması olmama ya da kendi sigortalılığı nedeniyle gelir/aylık bağlanmamış olma” kriterini kabul ettirerek yetim aylıklarını sulhen bağlatabiliyorduk. Elbette buradaki çalışmanın ceza infaz kurumları içinde yapılan çalışmalar, çırak ve stajyerlerin çalışmaları ile İş-Kur kursiyerlerinin çalışmalarını kapsamadığını da belirtelim.

Ancak 2016 öncesi için mağduriyet devam ediyordu.

Yani Bağ-Kurlu anne-babası babası 04.10.2000’den önce veya 08.08.2001 – 02.08.2003 tarihleri arasında vefat eden yetim kızların 01.10.2016 tarihinden önceki süre için yetim aylığı bağlanmasında bekâr ve geçimini sağlayacak düzeyde (Brüt asgari ücret) geliri olmama koşulu uygulanmaya devam ediliyordu. 

Nihayet Son Nokta Kondu

İşte nihayet iki daire arasında gidip gelen dosyalardaki karar çelişkisi Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’na getirildi ve Yüksek Daire ders niteliğinde bir karar verdi.

“Davacının babasının 07.04.2003 tarihinde vefat ettiği göz önüne alındığında davacının ölüm aylığına hak kazandığı tarih, Anayasa Mahkemesinin 26.10.2000 tarihli iptal kararı ve 4956 sayılı Kanunun Resmi Gazetede yayımlandığı 02.08.2003 tarihleri arasında kalsa bile, sonradan yapılan yasal düzenleme ile ölüm aylığına hak kazanılır hâle getirilmiştir. Sonradan yapılan yasal düzenlemenin uygulanması söz konusu olacağından hem Bölge Adliye Mahkemesi kararında belirtilen hem Yerel Mahkeme kararında belirtilen 2926 sayılı Kanunun 27’nci maddesinin uygulanma olanağı somut olayda bulunmamaktadır.

Hâl böyle olunca davacının 07.04.2003 tarihinde vefat eden babasından dolayı ölüm aylığı alıp alamayacağı konusunda 1479 sayılı Kanun kapsamında ayrıntılı inceleme yapmak gereklidir. 1479 sayılı Kanunun “Eş ve çocuklara, ana ve babaya tahsis yapılması” başlığını taşıyan 45’inci maddesinin 04.05.1979 tarihinde yürürlüğe giren 2229 sayılı Kanunla değişik 2’nci fıkrasının (c) bendinde, sigortalının; 18 yaşını (veya ortaöğretim yapması hâlinde 20 yaşını, yükseköğretim yapması hâlinde 25 yaşını) doldurmamış veya yaşları ne olursa olsun çalışamayacak durumda malul bulunan çocukları ile geçimini sağlayacak başka bir geliri olmamak koşulu ile yaşları ne olursa olsun evlenmemiş kız çocuklarına aylık bağlanacağı belirtilmiş, daha sonra 04.10.2000 günü Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 619 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile bentteki “geçimini sağlayacak başka bir geliri olmamak” koşulu, bu Kanun ile diğer sosyal güvenlik kanunları kapsamında çalışmama, bu kapsamdaki çalışmalarından dolayı gelir veya aylık almama” olarak değiştirilmiştir. Öte yandan 619 sayılı KHK ile 1479 sayılı Kanunun “Ölüm aylığının kesilmesi” başlıklı 46’ncı maddesinin ikinci fıkrasına, “Ancak evliliğin son bulması ile kocasından da aylık almaya hak kazanan kız çocuklarına bu aylıklardan fazla olanı ödenir.” cümlesi eklenmiştir. Ancak söz konusu KHK, Anayasa Mahkemesi’nin 08.08.2001 tarihinde yürürlüğe giren 26.10.2000 gün 61/34 sayılı kararı ile iptal edilmiştir. Bu durumda söz konusu KHK’nın iptali nedeniyle eski kanun hükümlerinin aleyhe olan kısımlarının somut olayda uygulanması mümkün değildir.

Hükmüyle son noktayı koydu.

Bu noktada kimilerinin aklına “Hah emsal karar çıktı, SGK artık bu tahsilattan vaz geçer mi?” diye gelebilir. Hemen cevaplayalım, Hayır! Bu davanın sonucu doğrudan sadece davayı açanı ilgilendirir, emsal kararın başkasını da ilgilendirmesi için aynı sorunu yaşayan o bir başkasının da dava açması halinde bir anlamı olabilecektir.



Kaynak: