İş Güvencesi Tazminatı'ndan Gelir Vergisi Kesilir Mi / Hasan Alevli
(17.03.2018)
Meclis Komisyonu’nda görüşmeye başlanan en son Torba Kanun Tasarısı'nda çalışma hayatıyla ilgili birçok değişiklikler bulunmaktadır. Yazımın konusu olan İş Güvence Tazminatı ile ilgili olarak...

Meclis Komisyonu’nda görüşmeye başlanan en son Torba Kanun Tasarısı'nda çalışma hayatıyla ilgili birçok değişiklikler bulunmaktadır. Yazımın konusu olan İş Güvence Tazminatı ile ilgili olarak tasarının 7'inci maddesinin gerekçesinde, hizmet erbabına hizmet sözleşmesi sona erdikten sonra, karşılıklı sonlandırma sözleşmesi veya ikale sözleşmesi kapsamında ödenen tazminatlar ile iş kaybı, iş sonu ve iş güvencesi tazminatları gibi çeşitli adlar altında yapılan ödeme ve yardımların ücret kapsamında olduğu hususunun açıklığa kavuşturulması olduğu belirtilmiş, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun Ücretin Tarifi başlıklı 61'inci maddesine bu tür ödemelerin ücret sayılacağı bendi eklenmesi teklif edilmiştir.

İşçi işveren ilişkilerinin sonlandırılmasında, en çok tercih edilen yol karşılıklı anlaşmak suretiyle, ikale sözleşmesi imzalamaktır. Bu sözleşmede taraflar iş akdini kendi rızaları ile sonlandırdıklarını, buna karşılık işçiye verilecek yasal hakların yanında ek ücret veya iş güvencesi tazminatının ne olacağını belirlerler. İş güvencesi tazminatı, işçinin, işten ayrılmayı kabul etmesi, iş akdinden doğan haklarından feragat etmesi karşılığında, işverence, işçinin işsizlik dönemini rahat atlatması, işe iade davasının önüne geçilmesi gibi insani ve hukuki saiklerle vermeyi gönüllü olarak kabul ettiği bir ödemedir.

Mali İdare'nin görüşü, bu tazminatın ücret olduğu ve gelir vergisine tabii olduğudur. Yasal dayanak olarak, Gelir Vergisi Kanunu'nun 61'inci maddesi öne sürülmekteydi. Ancak yargı kararları şuana kadar bunların ücret sayılamayacağı ve vergiye tabii olmadığı yönündeydi.

Gelir Vergisi Kanunu’nun 61. maddesinde bahsedilen ve vergiye tabii olan ücretin tanımına, ruhuna ve şartlarına baktığımızda, ücret ve ücret sayılan ödemelerin çalışanın işverene tabii olarak işyerine bağlı ve hizmet karşılığı sağlanmış olması gerekirken, bu ödemeler tam aksine iş ilişkisinin sonlandırılması karşılığında tazminat olarak ve hizmet ertesinde, işsizliğin ekonomik etkilerini azaltmak amacıyla yardım olarak ödenmektedir. Yine aynı maddenin ikinci fıkrasında zikredilen ödeme türleri, ücret sayılan ödemeler için geçerlidir. İş güvencesi tazminatı bir ücret değildir. Bu ödemeyi elde etmek için işçi tarafından verilen bir hizmet yoktur.

Ücret ve iş güvencesi tazminatı, adı ve özü ile birbirlerinden ayrı kavramlardır. İş güvencesi tazminatları, piyasa şartları, ekonomik sebepler, organizasyon değişiklikleri, performans sorunları, ücret gibi iş hayatını etkileyen bir çok nedenden dolayı iş akdinin fesh edilmesi nedeniyle yasal bir zorunluluk olmaksızın hukuki ihtilafların önüne geçmek ve işsizliğin etkilerini azaltmak amacıyla yardım olarak yapılan ödemeler olduğundan ücret sayılan ödemelerin ortak özelliklerini taşımamaktadır. Bugüne kadar yapılan kesintiler açık bir vergilendirme hatasıdır.

Torba Kanun ile yasal hale gelse bile, anayasaya ve evrensel hukuk kurallarına aykırdır. İşsiz kalan kişiye yapılan yardımlardan vergi alınması, Anayasa'nın 2'nci maddesinde belirtilen 'Hukuk Devleti' ilkesi, yine Anayasa'nın 73'üncü maddesinde belirtilen herkesin, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlü olacağı ilkesine ve evrensel hakkaniyet ilkelerine aykırıdır. Devletimiz güçlü, sosyal bir hukuk devletidir. İşsiz kalan kişiye yapılan yardımlardan ve ödenen tazminatlardan vergi almaya ihtiyacı yoktur.

Peki bundan sonra ne olacaktır? Yasa, yayınlandıktan sonra yürürlüğe gireceği için bundan önceki yapılan kesintilerin iadesi halen mümkündür. Zira, kanunlar, yürürlüğe girdikten sonra hüküm ifade eder. Önceki yapılan kesintilerin iadesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7'nci maddesinin 1'inci bendine göre, dava açma süresi, vergi mahkemelerinde 30 gündür. Bu sürenin kaçırılması halinde, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun Vergi Hatası başlıklı 116'ncı ve takip eden maddeleri gereğince, vergi dairelerinden, hatalı tevkif edilen vergilerin düzeltilmesinin talep edilmesi ve Maliye Bakanlığı’na şikayet yoluyla talepte bulunulması, olumsuz cevap veya 60 günlük bekleme süresinde cevap verilmemesi halinde, İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10'uncu maddesine göre, dava açma süreleri içinde dava açılarak, hak talep edilmesi mümkündür.



Kaynak: Dünya Gazetesi