Habersiz Tebligat ve Anayasa Mahkemesi’nin Görüşü
(09.12.2021)
Geçen yazımda 1.12.2021 günlü Resmi Gazete’de yayımlanan ve habersiz tebligatı da yakından ilgilendiren saptamalar içeren...

Geçen yazımda 1.12.2021 günlü Resmi Gazete’de yayımlanan ve habersiz tebligatı da yakından ilgilendiren saptamalar içeren Anayasa Mahkemesi Kararı’nın vurguladığı hususlar açısından “habersiz tebligat” konusunu değerlendireceğimi söylemiştim. Habersiz tebligat üzerinde, belki bıktıracak derecede, bu kadar fazla durmamın sebebi, vergi idaresinden, trafik idaresinden, Ticaret Bakanlığı’ndan, Gümrük İdaresi’nden ve en önemlisi SGK’dan kişilere hiç haberi olmadan tebligat yapılabilecek olması ve kişilerin haberi olmadığı için çeşitli hukuki yollara başvurma ve dava açma süresini kaçıracak olması. Kısacası, kişilerin hukuki güvenlik haklarının yok edilmesi. Hatta defter ve belgelerini ibrazı talep edilenlerin tebligatı kaçırmaları halinde Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargılanma riski ile karşı karşıya olması.

 Anayasa Mahkemesinin değineceğim E.2021/37 K. 2021/63 sayı ve 22/9/2021 günlü kararı doğrudan habersiz tebligat konusu ile ilgili değil. Karar, Vergi Usul Kanunu’nun 7061 sayılı Kanun’la değişik 102. maddesinin beşinci fıkrasının üçüncü, dördüncü ve beşinci cümleleri ile ilgili. Ancak Anayasa Mahkemesi bu kararında konumuz açısından son derece önemli saptamalar yapıyor.

Anayasa Mahkemesi Kararı’nda ilk olarak, Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” hükmüne yer verildiğini, bu hüküm ile hak arama özgürlüğünün temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkının güvence altına alındığını vurguluyor. Yüksek Mahkeme’ye göre; kişinin uğradığı bir haksızlığa veya zarara karşı kendisini savunabilmesinin ya da maruz kaldığı haksız bir uygulama veya işleme karşı haklılığını ileri sürüp kanıtlayabilmesinin, zararını giderebilmesinin en etkili ve güvenceli yolu yargı mercileri önünde dava hakkını kullanabilmesidir (Prgrf.16-17).

Yüksek Mahkeme Kararı’nda; idari mercilerin ilgililere tebligat yapmasıyla birlikte tebliğe konu işleme karşı idareye başvuru süresi ve hak düşürücü nitelikte olan dava açma süresinin işlemeye başladığını ve bu süreler geçirildikten sonra dava açma hakkının yitirildiğine işaret ederek tebligat sisteminin dava açma süresinin başlamasına neden olması sebebiyle mahkemeye erişim hakkına yönelik bir sınırlama içermemesi gerektiğini söylemektedir. .

Yüksek Mahkeme’ye göre; mahkemeye erişim hakkına sınırlama getiren düzenlemelerin kanunla yapılması, Anayasa’da öngörülen sınırlama sebebine uygun ve ölçülü olması gerekir. Mahkemeye erişim hakkına yapılan sınırlamalarda dikkate alınacak öncelikli ölçüt, sınırlamanın kanunla yapılmasıdır. Ancak Anayasa Mahkemesinin sıkça vurguladığı gibi temel hakları sınırlayan kanunun şeklen var olması yeterli olmayıp yasal kuralların keyfiliğe izin vermeyecek şekilde belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir düzenlemeler niteliğinde olması gerekir. Esasen temel hakları sınırlayan kanunun bu niteliklere sahip olması, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti ilkesinin de bir gereğidir. Hukuk devletinin temel unsurlarından olan hukuki belirlilik ilkesi uyarınca kanuni düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Kanunda bulunması gereken bu nitelikler hukuki güvenliğin sağlanması bakımından da zorunludur. Zira hukuki güvenlik ilkesi hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Dolayısıyla Anayasa’nın 13. maddesinde sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanuniliğin, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti ilkesi ışığında yorumlanması gerekir. (Prgf. 19-21)

 

Sınırlandırma kanunla olsa dahi, mahkemeye erişim hakkı bağlamında getirilen sınırlamanın kanunilik ve meşru amaç şartlarını taşıması yeterli olmayıp aynı zamanda ölçülü olması da gerekir. Anayasa’nın 13. maddesinde güvence altına alınan ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen sınırlamanın ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından sınırlamanın zorunlu olmasını diğer bir ifadeyle aynı amaca daha hafif bir sınırlama ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise hakka getirilen sınırlama ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir. (Prgf.25)

Tebligat işleminin iki unsurunu belgelendirme ve bilgilendirme oluşturmaktadır. Bu bağlamda tebliğ işleminin belgelendirilmesinin yanı sıra tebligata konu işlemlerin muhatabına bildirilmesi, bir başka deyişle tebligatın bilgilendirme unsurunun yerine getirilmesi ve bu sayede kişilere hak arama özgürlüklerini kullanabilme imkânının tanınması amacıyla gerekli tedbirlerin alınması da gerekir.(Prgf. 27)

Düzenleme yapılırken vergi alacağının bir an önce tahsili için gerekli tedbirlerin alınması normaldir. Ancak bu yapılırken mükelleflerin yapılan işlemlerden haberdar olması, yargısal yollara başvurma olanaklarının sağlanması ve idari işlemlerin yargı denetiminden uzaklaştırılmaması gerekir. Bilgilendirme unsurunu içermeyen habersiz tebligatı hukuki olarak kabul etmek olanaksızdır. Tahsil amacına elverişli ise de mükellefe hak kaybettirmesi dolayısıyla amaca ulaşmada önemli bir hakkı orantısız yok etmektedir. Üstelik mahkemeye erişim hakkının ortadan kaldırılmasının da tahsil amacına ulaşmak için hiçbir gerekliliği yoktur.

Görüldüğü gibi Anayasa Mahkemesi’nin saptamaları karşısında, habersiz tebligatı geçerli kabul eden genel tebliğ ve yönetmelik düzenlemeleri, hukuka ve Anayasa’ya uygun düzenlemeler değildir.

Habersiz tebligat dolayısıyla dava açma süresini kaçırdıktan sonra bireysel işleme karşı dava açanların aynı zamanda habersiz tebligatı geçerli kılan düzenlemelerin iptali için de Danıştay’da iptal davası açma gereğinden daha önce söz etmiştim.

Anayasa Mahkemesi Kararı göstermektedir ki, bu şekilde açtıkları davaları süreden reddedilenlerin bireysel başvuru yoluna gitmeleri halinde de şansları epey yüksektir.



Kaynak: Bumin Doğrusöz / Dünya Gazetesi