Alt Yüklenici İşçilerin Kadroya Alınmasının Etkileri / Mehmet Ali Bal
(17.01.2018)
Son KHK ile düzenlenen altyüklenici işçilerin kadroya alınması konusunun sektörel gelişim, milli kazanımlarımız, işlevsellik, sosyal ve siyasi açıdan değerlendirilmesinde yarar olduğu...

Son KHK ile düzenlenen altyüklenici işçilerin kadroya alınması konusunun sektörel gelişim, milli kazanımlarımız, işlevsellik, sosyal ve siyasi açıdan değerlendirilmesinde yarar olduğu düşüncesindeyim. Hizmet sektörü; 2017 yılının ilk altı ayında, sadece kamuda, 30 milyar liranın üzerinde sözleşme büyüklüğüne ulaşan, yaklaşık 17 bin firma ve bünyesinde 120 bin çalışanı bulunan bir sektör. Son gelişmelere istinaden, sık sık basında da yer alan taşeron (alt yüklenici) işçilerinin özlük haklarına ilişkin gerçekçi durumu ortaya koymak zaruri bir hal almıştır. Bu bağlamda yanlış olarak bilinen doğrular aşağıda sunulmuştur. Kamuda çalıştırılmakta olan altyüklenici işçilerinin;

a) Kıdem tazminatı; 4857 sayılı İş Kanunu’nun 112. maddesi uyarınca garanti altında bulunmaktadır (Tazminatı ödenmeyen çalışan yoktur).

b) Yıllık izin; Kamu İhale Genel Tebliği’nin 78/25 maddesi ile izne hak kazanan personel izinlerinin kullandırılması garanti altına alınmıştır (İzin kullanamayan çalışan yoktur). c) Maaş ödemeleri; 4734 Sayılı Kanun, Hizmet İşleri Genel Şartnamesi ve ikincil mevzuatı gereği garanti altındadır (Maaş alamayan/ eksik alan personel yoktur).

ç) Sendikal haklar: Kamuda çalışan taşeronların son dönem sendikal düzenlemeler ile sendikalılık oranı %80’nin üzerine çıkmıştır (Çalışanlar toplu sözleşmeler ile genişletilmiş haklara sahiptir).

d) İşe alım: İlgili kanun gereği İŞ- KUR’dan temin edilen personel, yine kamu idarelerinin mülakatı/uygun görüşü ile işe alınmaktadırlar.

e) İşten çıkartma: 4857 sayılı Kanun’un ilgili maddeleri uygulanmakta olup %80’nin sendikalaştığı bir ortamda işten çıkartılmaları da yine personelin kendi seçtikleri temsilciler aracılığıyla oluşturulan disiplin kurullarında belirlenmektedir (Keyfi işten çıkartmalar söz konusu değildir).

Hal böyleyken altyüklenici işçilerin kadroya alınmasıyla birlikte;

a) Küreselleşen dünyada işlerin kısımlara bölünerek imalattan hizmete kadar -adım adım- kendi alanında uzmanlaşmış kişi/firmalar vasıtasıyla yürütülüyor ve yapılıyor iken (Yakın zamanda Milli İstihbarat Teşkilatı bile kendi bina ve lojmanlarında özel güvenlik hizmeti almaya başlamıştır), kendi alanında fazlasıyla bilgi ve deneyime sahip şirketlerin/profesyonellerin devre dışı bırakılmasının ne ekonomik ne de verimlilik açısından bir getirisi yoktur.

b) 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’na tabi olan kamu kültüründe; disiplin ceza uygulamaları daha elastiki olarak uygulanması nedeniyle, kadroya geçerek yerini garantileyen personelden alınan hizmet kalitesi düşecektir. Bu duruma bağlı olarak, bu görevi üstlenen alt işveren kadar hizmeti takip ve kontrol edemeyen idareler, işyerinde yeterli iş edimi, disiplin vb. sorunların büyümesinin önüne geçmekte zorlanacaklardır.

c) 120 bin çalışana ödenen maaş, sigorta primleri, vergileri vb. ile ekonomiye ve işsizliğin azaltılmasına olan etki, aşağıda arz edilen çizelgede görüldüğü üzere bertaraf edilemeyecek kadar büyüktür.

e) Sektörde faaliyet gösteren firmalara hizmet veren binlerce tedarikçi/ üretici firmalarda da eş zamanlı olarak işten çıkartılmaların yaşanılabileceği aşikârdır.

f) SGK tarafından yıllık olarak yayımlanan Sosyal Güvenlik Kurumu’na (SGK) 150 bin TL ve üzerinde 2016 yılına ait prim aslı borcu bulunan işverenler listesi incelendiğinde; borçlu olan ilk 20 kamu kurumunun SGK’ya toplam borcunun 1 milyar lirayı bulduğu; resmi verilere göre toplam 1397 belediyenin (Belde belediyeleri dâhil olmak üzere) 993 tanesinin SGK’nın yayınladığı borçlular listesinde yer aldığı görülmektedir.

Sonuç:

a) Son 10 yılda, 66 milyar liranın üzerinde kamuya tasarruf sağlamış 17 bin firmanın bulunduğu bir sektörün bir anda kapatılması/bitirilmesinin hiçbir ekonomik ve sosyal faydasının olmayacağı aşikârdır.

b) Alt yüklenici sisteminin üç önemli ayağı bulunmaktadır (Kamu kurumları, işçi, işveren). İlgili bakanlıklar/ kamu kurumları ile birlikte işçi ve işveren temsilcilerinin yer aldığı bir platformda, konunun her yönüyle (İktisadi, sosyal, verimlilik) görüşülerek, konunun muhatabı olan her üç tarafın da mağdur edilmeden/küstürülmeden ortak bir paydada buluşulmasının uygun olacağı değerlendirilmektedir.

c) Ayrıca kamu kurumlarında özel sektör marifetiyle istihdam edilen personelin kamuya alınması hususunda sektörel bazda değerlendirmelerin yapılmasının daha uygun olacağı öngörülmektedir. Ayrı bir uzmanlık gerektiren ve kendine münhasır yasal düzenlemelere sahip özel güvenlik sektörü bünyesinde istihdam edilen, uzman eğitmenler, üniversite mezunu yöneticiler, denetmen ve kontrolörlerin bu sektörün vasıfsız personel istihdamı ile bir tutulması ve bir arada değerlendirilmesi doğru bir yaklaşım olmayacak ve ileride telafisi güç problemlerin yaşanmasına sebebiyet verecektir.

ç) Reel olarak, Sürekli İşçi Kadrosu Modeli’ne geçişin bir anda gerçekleştirilmeye çalışılmasının, kısa ve uzun vadede, kurumsal, sosyal, ekonomik, verimlilik vb. gibi sorunlara neden olabileceği düşüncesinden hareketle, seçilecek pilot il veya sektörde uygulamanın makul bir süre içinde yapılması, fayda ve mahzurların görülmesi açısından zemin oluşturacaktır.



Kaynak: Dünya Gazetesi