Kamu İcra Hukukunda Anayasaya Aykırılık
(07.04.2022)
İcra İflas Kanunu biraz alacaklıları korumak biraz da borçluların şüpheli işlemlerle alacaklının takibini etkisiz bırakmak...

İcra İflas Kanunu biraz alacaklıları korumak biraz da borçluların şüpheli işlemlerle alacaklının takibini etkisiz bırakmak amacıyla yapacağı bazı işlemlerin alacaklılar tarafından iptal ettirilerek alacaklarına kavuşma olanağını sağlama amacıyla bazı düzenlemeler yapmıştır. Kanunun 278. maddesinde yer alan bir düzenlemeye göre; borçluların hacizden veya haczedilecek mal bulunamaması dolayısıyla aciz belgesi düzenlenmesinden önce yahut iflasın açılmasından geriye doğru iki yıl içerisinde “karı koca ile usul ve füru, neseben veya sıhren üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) hısımlar, evlat edinenle evlatlık arasında yapılan ivazlı tasarruflar” bağışlama olarak kabul edilecektir. 

Yukarıda tırnak içerisinde aynen aktardığımız düzenleme iki kez Anayasa Mahkemesine taşınmıştır. Anayasa Mahkemesi ilk davada (E.2018/9 K.2018/84) düzenlemede yer alan “neseben” ibaresini, ikinci davada (E.2021/52 K.2021/97) da “karı ve koca ile” ibaresini, Anayasaya aykırı bularak iptal etmiştir.

Yüksek Mahkeme her iki kararında da aynı gerekçeyi kullanmıştır. Karar gerekçesine göre;  “mülkiyet hakkına müdahale teşkil eden itiraz konusu kuralda; neseben üçüncü dereceye kadar (bu derece dâhil) hısımlar [2. Kararda : karı koca] arasında yapılan ivazlı tasarrufların başka hiçbir koşula bağlı bulunmaksızın bağışlama gibi olduğu, aksinin iddiası ve ispatı mümkün olmayan bir olgu olarak kabul edilmiştir. Bu bakımdan tasarruf konusu malın değerinin tam olarak veya fazlasıyla ödenmiş olması, tasarruf işleminin borçlunun alacaklılarının da menfaatine bulunması, alacaklıların tasarruf işlemi dolayısıyla zarar görmemesi, alacaklıların alacağı tahsil ve cebri icra imkânlarının zorlaştırılmamış hatta kolaylaştırılmış olması sonucu değiştirmeyecektir. Neseben üçüncü dereceye kadar (bu derece dâhil) hısımlar arasında gerçekleşen ivazlı tasarruflara kesin olarak bağışlama sonucunu bağlayan itiraz konu düzenleme, taraflara belirtilen hususlarda iddia ve savunmada bulunma, bu hususların ispatı yönünden delil, bilgi ve belge sunma imkânı vermemektedir. Bu yönüyle mülkiyet hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında gözetilmesi gereken makul dengeyi malik aleyhine bozan düzenlemenin ulaşılmak istenen amaç ile orantılı olduğu söylenemez. İtiraz konusu kural, kamu yararı ile kişisel yarar arasındaki dengeyi bozmak suretiyle mülkiyet hakkının ve hak arama özgürlüğünün ölçüsüz biçimde sınırlandırılmasına neden olmaktadır.”

Yüksek Mahkeme özellikle, bedeli ödeyerek malı edinenin mülkiyet hakkına orantısız müdahalede bulunulduğu, kendisine işlemin gerçekliği ve dürüstlüğü yolunda savunma olanağının sağlanmamış olmasıyla hak arama özgürlüğünün sınırlandırıldığı değerlendirmesinde bulunmuştur.

Aslında bu gerekçeler, aktardığımız düzenlemenin tamamı için geçerlidir. Dolayısıyla düzenlemenin iptal edilmeyen kısımları için de geçerlidir. Ancak Yüksek Mahkemenin düzenlemenin geri kalan kısmını iptal etmemiş olmasının gerekçesi, yetkisinin, kendisine başvuran mahkemede bakılmakta olan dava ile sınırlı olarak inceleme yapma konusunda sınırlandırılmış olmasıdır. Geriye kalan kısımlarla ilgili olarak mahkemelerce Anayasa Mahkemesine müracaat edilmesi halinde, bu kısımların da iptal edileceği, şimdiden açıktır.

 

İcra İflas Kanununda yer alan ve iptal edilen düzenlemenin bir benzeri de 6183 sayılı Kanunda (md.28/1) yer almıştır. Bu düzenlemeyle de “üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) kan hısımlarıyla eşler ve ikinci dereceye kadar (bu derece dahil) sıhri hısımlar arasında yapılan ivalı tasarruflar” da bağışlama hükmünde kabul edilmiştir.

Anayasa Mahkemesinin söz konusu iptal kararları ile bu düzenlemenin de Anayasa’ya aykırı olduğu açıkça ortaya çıkmıştır. Borçluların kapsama giren tasarrufları aleyhine alacaklı kamu idarelerince açılacak iptal davalarında Anayasa’ya aykırılık savları gündeme geldiğinde, dosyanın Anayasa Mahkemesine gönderilmesi halinde, bu düzenlemelerin de iptal olunacağı şimdiden açık hale gelmiştir. 

Bu sebeple 6183 sayılı Kanunun özellikle mükellef hakları yönünden gözden geçirilmesi ve güncelleştirilmesi gerektiği yönündeki görüşüme, aynı zamanda Anayasa’ya aykırı düzenlemelerden de arındırılması gerektiği gerekçesi de eklenmiştir.



Kaynak: Bumin Doğrusöz / Dünya Gazetesi