Hukuki Güvenliği Yok Eden Tahsil Zamanaşımı
(26.09.2024) Vergi hukukumuzda, çeşitli zamanaşımı düzenlemeleri mevcuttur. Bunlardan, tarh zamanaşımı, düzeltme zamanaşımı ve ceza... |
Vergi hukukumuzda, çeşitli zamanaşımı düzenlemeleri mevcuttur. Bunlardan, tarh zamanaşımı, düzeltme zamanaşımı ve ceza kesme zamanaşımı süreleri Vergi Usul Kanunu’nda, tahsil zamanaşımı ise Amma Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’da düzenlenmiştir. Ceza davası ile ilgili zamanaşımı süreleri ise Türk Ceza Kanununda düzenlenmiştir. Bu gün, bu zamanaşımı sürelerinden tahsil zamanaşımı üzerinde tekrar durmak ve konuya ilişkin önerimi tekrar gündeme getirmek istiyorum. Çünkü uygulamadaki adaletsizlikler aynen devam ediyor. 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkındaki Kanunun 102. maddesine göre kamu alacağı, kural olarak, vadesinin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren 5 yıl içinde tahsil edilmezse zamanaşımına uğrar. Zamanaşımı, süre geçmesi dolayısıyla kamu alacağını ortadan kaldırmamaktadır. Sadece alacaklının, cebri takip yoluyla alacağına kavuşmasını sağlayan talep ve cebri takip yeteneği ortadan kalkmaktadır. Bir başka deyişle alacaklı kamu idaresi, zamanaşımına uğramış kamu alacağı için ödeme emri düzenleyemez, haciz veya diğer cebri takip işlemlerini yapamaz. Bu sebeple borçlu, zamanaşımı süresinin dolmasına rağmen rızası ile ödemede bulunursa, bu ödeme hukuken geçerli olur. Zamanaşımı konusu iki önemli kavramı daha karşımıza çıkarmaktadır. Bunlar, zamanaşımının kesilmesi ve durmasıdır. Zamanaşımını durduran sebepler genellikle bir süreçtir ve bu sebebi oluşturan süreç boyunca zamanaşımı süresi işlemez. Zamanaşımını durduran sebebin ortadan kalkması ile birlikte süre kaldığı yerden işlemeye devam eder. Zamanaşımını kesen haller ise genellikle nokta olaylardır. Bu sebeplerin gerçekleşmesi ile birlikte zamanaşımı süresi, sebebin gerçekleşmesini izleyen yılbaşından itibaren yeni baştan işlemeye başlar. Tahsil zamanaşımını durduran sebepler, 6183 sayılı Kanununun 104. maddesinde “Borçlunun yabancı memlekette bulunması, hileli iflâs etmesi veya terekesinin tasfiyesi dolayısiyle hakkında takibat yapılmasına imkân olmaması” şeklinde sayılmıştır. Bu hallerin devamı süresince zamanaşımı işlemez ve işlememe sebeplerinin kalktığı günün bitmesinden itibaren başlar veya durmasından evvel başlamış olan sürecine göre devam eder. Tahsil zamanaşımını kesen ve dolayısıyla yeni baştan başlamasına sebep olan haller ise bu Kanununun 103. Maddesinde sayılmıştır. Maddeye göre, ödeme, haciz tatbiki, cebren tahsil ve takip muameleleri sonucunda yapılan her çeşit tahsilat, ödeme emri tebliği, mal bildirimi, mal edinme ve mal artmalarının bildirilmesi, saydığımız bu işlemlerin herhangi birinin kefile veya yabancı şahıs ve kurumlar mümessillerine tatbiki veya bunlar tarafından yapılması, ihtilâflı kamu alacaklarında yargı mercilerince bozma kararı verilmesi, kamu alacağının teminata bağlanması, yargı mercilerince yürütmenin durdurulmasına karar verilmesi, iki kamu idaresi arasında mevcut bir borç için alacaklı kamu idaresi tarafından borçlu kamu idaresine borcun ödenmesi için yazı ile müracaat edilmesi, kamu alacağının özel kanunlara göre ödenmek üzere müracaatta bulunulması ve/veya ödeme planına bağlanması tahsil zamanaşımını keser ve bu durumda kesilmenin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren zamanaşımı yeniden işlemeye başlar. Görüldüğü gibi kamunun her hareketi tahsil zamanaşımını kesmekte ve yeniden başlatmaktadır. Örneğin vadesi 2 Şubat 2005 yılında olan bir kamu alacağı için 30 Aralık 2010 tarihinde mükellefe ödeme emri tebliğ edildiğinde, tahsil zamanaşımı 31.12.2010 tarihinden 31.12.2015 tarihine uzamakta, bu arada Ağustos 2013 tarihinde mükellefe haciz tatbik edilmesinde bu defa tahsil zamanaşımının süresi 31.12.2018 tarihine uzamakta, haczedilen malların 2015 yılında satışa çıkması halinde zamanaşımı süresi 31.12.2020 tarihine uzamaktadır. Bu örneklerle ve diğer zamanaşımını kesen sebeplerle birlikte süreyi sonsuza kadar uzatmak mümkündür. Bu arada idare hiçbir hareket yapmasa da biraz memurların işgüzarlığı birazda kamu alacağını zamanaşımına uğratma sorumluluğunu taşıma endişesi ile, zamanaşımının dolmasına birkaç gün kala mükellef adına vezneye 50,- veya 100,-TL gibi paralar yatırılmakta, kısmi ödeme yapıldığı içinde zamanaşımı süresi bir türlü dolmamaktadır. Neyse ki Danıştay, hayatın olağan koşulları içerisinde mükelleften beklenemeyecek bu şekildeki çok küçük ödemelerin, zamanaşımını kesici bir unsur olamayacağını kabul etmektedir. Dolmayan zamanaşımı olmaz. Aksi halde zamanaşımı düzenlemeleri, göstermelik olmaktan öte bir anlam ifade etmez. Bu tür düzenlemeler, hem mükellefleri ömür boyu tedirgin ettiği gibi, idareyi de rehavete sürükleyici işlev yüklenirler. Dolmayan zamanaşımı, kişilerin hukuk güvenliğini ortadan kaldırır ve adeta bir yaşam boyu tehdit altında kalmalarına yol açar. Kişiler, ceza hukukunda fillerin cezalandırılmasında, özel hukukta borçların ve haksız fillerin takibinde, vergilerin tarhı vb. bir çok konuda zamanaşımı ile yaşam boyu tehditten kurtarılmış iken kamu alacaklarının takibinde hukuk güvenliğine sahip değildir. Hep bana adaleti ile düzenlenmiş bu hükümler, hazine açısından bakıldığında son derece güzelse de, mükellef hukuku, hukuk devleti anlayışı ve hukuk güvenliği ilkeleri açısından savunulması mümkün değildir. Tartışmalı olmakla birlikte zamanaşımını kesen hadiselerin bulunduğu ihtilaflarda, kesme sebebinin diğer kesme sebepleri ile birleştiğinde zamanaşımını orantısız biçimde uzattığı ve hukuk güvenliğini ihlal ettiği görüşü ile Anayasaya aykırılığının ileri sürülebileceğini düşünüyorum. Nitekim Anayasa Mahkemesi, takdir komisyonuna müracaatın tarh zamanaşımını uzatmasına ilişkin düzenlemeyi, sınırsız bir uzatma öngörmesi ve uzamayı idarenin insiyatifine bırakması sebepleri ile iptal etmişti. Bu nedenle 6183 sayılı Kanununa, ceza hukukundaki zamanaşımına üst sınır çizen düzenlemeler benzeri, durma veya kesilme sebebiyle uzayan zamanaşımı süresinin, asli zamanaşımı süresinin iki katını geçemeyeceğine yönelik bir hükmün eklenmesinde yarar vardır. Vergi adaleti, sadece az kazanan-çok kazanan meselesi değildir. İçerisinde hukuki temellere sahip olmayan müesseseleri barındıran bir vergi sistemi, hiçbir zaman adil olamaz. Kaynak: Bumin Doğrusoz / Ekonomim.com |