Enflasyon Muhasebesi Gerçeğe Uygun Olmayan Bilançolar Yaratıyor!
(25.09.2024)
Değerli okurlar, bir süredir köşe yazılarıma devam eden doktora tez çalışmamı da tamamlayabilmek için ara vermiştim...

Değerli okurlar, bir süredir köşe yazılarıma devam eden doktora tez çalışmamı da tamamlayabilmek için ara vermiştim. Bundan sonraki süreçte tekrar bu köşede sizlerle buluşmaktan mutluluk duyacağım. Köşe yazılarıma ara verdiğim süreçte birçok yasal düzenleme yapıldı, ancak şüphesiz ki, en dikkat çekici düzenleme Vergi Usul Kanunu ile getirilen enflasyon muhasebesi düzenlemesi idi.

Şirketler 31.12.2023 bilançolarında enflasyon muhasebesini uyguladılar ve 2024 yılında Geçici Vergi dönemleri de dahil uygulamaktalar. Meslek mensuplarının bağlı olduğu oda olan TÜRMOB özellikle Geçici Vergi dönemlerinde enflasyon muhasebesi uygulanmasın diye kendisini birçok mecrada ifade etti. Ancak, TÜRMOB’un bu gerekçesi konunun özünün kaçırılmasına neden oldu. Çünkü, enflasyon muhasebesi uygulamasında konunun özü bambaşka idi. Özellikle sermaye yapısı güçlü olmayan şirketler için enflasyon muhasebesi bir servet vergisine dönüşüyordu. Uygulamanın başlarında bu durumun farkına varılamadı. 2023 dönem sonu bilançolarında enflasyondan kaynaklı oluşan kar özel bir fon hesabında tutulursa ya da sermayeye ilave edilecek olursa bu kar üzerinden Kurumlar Vergisi ödenmeyecekti. Ancak, 2024 döneminde Geçici Vergi dönemleri dahil enflasyon muhasebesinden doğan karlar üzerinden vergi hesaplanmaya başlandı. Dolayısı ile özellikle mükellefler enflasyon muhasebesinden kaynaklı doğacak karların nasıl sonuç doğuracağını Geçici Vergi dönemlerinde fark etmiş oldular.

Bu durum fark edilince iş çevrelerinin meslek odaları (TOBB ve diğerleri) ve TÜRMOB daha yüksek sesle uygulamanın değişmesi gerektiğini ifade etmeye başladılar. Bunun üzerine Hazine ve Maliye Bakanlığı 2023 dönem sonu itibari ile elli milyon Türk Lirası altında brüt satış yapan firmaların 2024 dönemi ikinci ve üçüncü Geçici Vergi dönemleri için enflasyon muhasebesi düzeltmesi yapmalarına gerek olmadığı yönünde düzenleme yaptı. Hemen vurgulayalım ki, bu düzenleme son anda yapıldı ve Geçici Vergi ikinci dönem için enflasyon muhasebesini uygulayan ve hadlerin altında kalan firmalar tekrardan düzeltme beyannamesi vermek zorunda kaldılar. Bu sürecin meslek mensupları için oldukça yorucu olduğuna hiç şüphe yoktur.

Peki elli milyon TL’lik sınır düzenlemesi sorunu çözdü mü?

Peşinen söyleyelim, maalesef çözemedi!

İşin tartışılması gereken esası bambaşka çünkü. Bilindiği gibi bağımsız denetim uluslararası standartlara göre yapılır ve denetimin standartları dünyanın her yerinde küçük düzenleme farkları hariç aynıdır. Bağımsız denetim özellikle aktifte yer alan varlıkları değerlerken “gerçeğe uygun değeri” dikkate alır. Gerçeğe uygun değer, bir varlığın (gayrimenkul, makine teçhizat gibi) piyasa fiyatını anlatmaktadır. Örneğin bir gayrimenkul satılacak ise piyasa da bu gayrimenkul kaça alıcı buluyor ise bu gayrimenkulün fiyatı odur. Uluslararası standartta bir tanımdır ve çok yerinde bir tanımdır.

Peki enflasyon muhasebesi uygulamasında değerleme nasıl yapıldı?

Varlığın bilançonun aktifine girdiği tarih esas alındı ve enflasyona bağlı olarak bir katsayı belirlendi, bu katsayı ile varlığın aktife giriş değeri çarpılarak bir değere ulaşıldı. Bağımsız denetimde varlığın örneğin gayrimenkulün değeri belirlenirken gerçeğe uygun değerine yani piyasa fiyatına bakılırken, Vergi Usul Kanunu uygulamasında örneğin gayrimenkulün değerlemesi maliyet bedeli ile olmaktadır. Enflasyon muhasebesi uygulamasında da amortismanları ihmal ettiğimizi düşündüğümüzde gayrimenkulün maliyet bedeline katsayı uygulandı ve bir değere ulaşıldı! Ama ulaşılan bu değerin çoğu durumda gerçekle yani piyasa fiyatı ile hiç ilgisi yoktu!

Burada çarpıcı olması bakımından gerçekten yaşanan bir örneği vermek istiyorum. Bir firma bilançosunun aktifinde yer alan makine ve teçhizatını 2023 dönem sonunda enflasyon muhasebesi kapsamında değerlediğinde bir milyar TL değere ulaştı. Mahkeme sürecinde olan bir bilanço olduğu için bir bilirkişi aynı makine ve teçhizatlar için 50 milyon TL, diğer bilirkişi 60 milyon TL ve başka bilirkişi heyeti bu makine ve teçhizatlar sıfır olsa 200 milyon TL civarında bir değer biçti! Şaka gibi değil mi? Bu değerlerin hangisi doğru, hangisi gerçeğe uygun değer, hangisi piyasa fiyatı? Başka bir örnekte ise değeri enflasyon muhasebesine göre oluşan değerin çok üzerinde değer çıktı. Gerçek olmayan değer!

Bu bir milyar TL değer öyle masum bir değer olmuyor tabiki! Bu bilançoya dayanarak bankalar kredi açabiliyor, firmanın alım satım yaptığı yani iş yaptığı firmalar bu değere bakarak ticaret yapıp mal veriyor veya alıyor, ortaklar farkında olmasa bile yöneticiler bunu kötüye kullanabiliyor, şirketlerin satılması halinde yatırımcı gerçek olmayan bilançoya dayanarak yatırım yapmış oluyor. Yani ilgili bütün taraflar aslında bir ölçüde aldatılmış oluyor. Hem de devletin getirdiği bir yöntemle.

Olayın bir başka boyutu da örnekteki firma her ne kadar 2023 dönem sonunda enflasyon muhasebesi boyutu ile vergi ödemedi ise de, özellikle sermayesi yetersiz ise 2024 döneminde yüklü miktarda vergi ödemek zorunda kalabiliyor.

Şirketlerin ilgili olduğu tarafların tamamı şirketlerin bilançolarına bakarak şirketle iş yapmaya karar vermekteler. Dolayısı ile 50 milyonluk bir değerin bir milyar olarak bilançoda gözükmesi kabul edilebilir bir durum değildir. Hatta mahkemeler böyle durumda enflasyon muhasebesinden gelen değere güvenmedikleri için bilirkişilere değer takdiri yaptırabiliyor. Örneğin, konkordato talep eden bir firmanın bilançosunda 50 milyonluk bir varlığa enflasyon muhasebesi sonucu bir milyar TL değer biçilirse, konkordatoya eksi özkaynakla giren firmanın kaynağı artıya dönecek ve konkordato alabilecek, böylece hem mahkeme, hem de borçlu olduğu firmalar yanıltılmış olacaktır. 

Bilindiği gibi, bütün varlıklar enflasyon oranında artmayabiliyor. Örneğin son iki yıldır gayrimenkul fiyatları enflasyonla aynı oranda artmıyor, fiyatlar reel olarak gerilemiş oluyor. Haliyle bütün varlıkların değerini enflasyon oranında artırmak çok yanlış sonuçlar doğurabiliyor.

Doktora tez konum “bağımsız denetimin kamusal işlevi” üzerine idi. Bağımsız denetimin kamusal işlemleri dört başlık altında sıralanabilir. Bağımsız denetimin kamusal işlevleri, bilgilendirme işlevi, koruyuculuk işlevi, caydırıcılık işlevi ve ekonomik işlev olarak dörde ayrılmaktadır. Bu konular tezde uzun uzun tartışıldı, ancak şunu vurgulamak isterim ki, enflasyon muhasebesi ile oluşturulan değerler bilançoları gerçeklerden kopararak bu işlevleri de işlemez hale getirmiştir.

Enflasyon uygulaması bu hali ile ticari hayatta istenmeyen ve beklenmeyen sonuçlar doğurmuştur ve  doğurmaya devam edecek gibi gözüküyor.

Enflasyon muhasebesi meselesi yanlış zeminde tartışıldı ve tartışılmaya devam ediliyor. Dolayısı ile enflasyon muhasebesinin doğurduğu sıkıntılı sorunlar gerekçeleri ile birlikte bu köşede ele alınmaya devam edilecektir.  



Kaynak: Ekrem Öncü / Finans Gündem