SGK Alacaklarında da Zaman Aşımı Dolmayacak
SGK nezdinde yargı kararıyla zaman aşımına uğradığı tespit edilen borçların kurum kayıtlarında borç olarak tutulmaya devam edilmesi nedeniyle “borcu yoktur” yazısı alınmasında sorunlar yaşanması üzerine açılan davada, bu şekildeki uygulamaya cevaz veren Genelge’nin Danıştay tarafından iptali üzerine, SGK konuyu düzenleyen 25.8.2025 gün ve 2025/12 sayılı genelgesini yayınladı. Bu genelgedeki, zaman aşımına uğramış borçların kurum kayıtlarında nasıl izleneceğine ilişkin düzenlemeleri dışarıda bırakarak zaman aşımı konusundaki düzenlemeleri veya açıklamaları üzerinde durmak istiyorum. Çünkü konu, daha önce yazdığım bir Anayasa’ya aykırılığı bence ayyuka çıkarmaktadır. SGK bu Genelgesinde “Kurumun prim ve diğer alacaklarının ödeme süresinin dolduğu tarihi takip eden takvim yılı başından başlayarak on yıllık zaman aşımına tabi olduğunu, zaman aşımı süresinin hesabında 6183 sayılı Kanun'un 103 ve 104. maddelerinde düzenlenen zaman aşımını kesen ve durduran sebeplerin (ve ayrıca 5510 sayılı Kanun'un 91'inci maddesinin) dikkate alınması gerektiğini” söylemektedir. Hukuksal açıdan doğrudur. Ancak sorun bu noktada başlamaktadır. Çünkü 6183 sayılı kanunun 103. maddesinde düzenlenen zaman aşımını kesen sebepler, zaman aşımı kavramının özünü dahi yok edecek derecede, karşımıza asla dolmayacak bir zaman aşımı süresi çıkartmaktadır. 6183 sayılı kanunun 103. maddesine göre; ödeme, haciz tatbiki, cebren tahsil ve takip muameleleri sonucunda yapılan her çeşit tahsilat, ödeme emri tebliği, mal bildirimi, mal edinme ve mal artmalarının bildirilmesi, saydığımız bu işlemlerin herhangi birinin kefile veya yabancı şahıs ve kurumlar mümessillerine tatbiki veya bunlar tarafından yapılması, ihtilâflı kamu alacaklarında yargı mercilerince bozma kararı verilmesi, kamu alacağının teminata bağlanması, yargı mercilerince yürütmenin durdurulmasına karar verilmesi, iki kamu idaresi arasında mevcut bir borç için alacaklı kamu idaresi tarafından borçlu kamu idaresine borcun ödenmesi için yazı ile müracaat edilmesi, kamu alacağının özel kanunlara göre ödenmek üzere müracaatta bulunulması ve/veya ödeme planına bağlanması tahsil zaman aşımını keser ve bu durumda kesilmenin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren zaman aşımı yeniden işlemeye başlar. Daha önce bu sorunu vergi alacakları açısından, bu köşede “Hukuk güvenliğini yok eden tahsil zaman aşımı” başlığı altında yazmıştım. Şimdi de SGK alacakları açısından yazayım. SGK’nın her hareketi tahsil zaman aşımını kesmekte ve yeniden başlatmaktadır. Örneğin vadesi 2 Şubat 2005’te olan bir SGK alacağı için 30 Aralık 2010 tarihinde ödeme emri tebliğ edildiğinde, tahsil zaman aşımı 31.12.2021’e uzamakta, bu arada Ağustos 2019’da mükellefe haciz tatbik edilmesinde bu defa tahsil zaman aşımının süresi 31.12.2030’a uzamakta, haczedilen malların 2029 yılında satışa çıkması halinde zaman aşımı süresi 31.12.2040 tarihine uzamaktadır. Bu örneklerle ve diğer zaman aşımını kesen sebeplerle birlikte süreyi sonsuza kadar uzatmak mümkündür. Dolmayan zaman aşımı olmazBu arada vergi uygulamasında görüldüğü üzere, idare hiçbir hareket yapmasa da, biraz memurların işgüzarlığı birazda kamu alacağını zaman aşımına uğratma sorumluluğunu taşıma endişesi ile zaman aşımının dolmasına birkaç gün kala mükellef adına vezneye 50 veya 100 TL gibi paralar yatırılmakta, kısmi ödeme yapıldığı için de zaman aşımı süresi de vergi de 5 yıl (SGK alacaklarında 10 yıl) daha uzamaktadır. Neyse ki Danıştay, hayatın olağan koşulları içerisinde mükelleften beklenemeyecek bu şekildeki çok küçük ödemelerin, zaman aşımını kesici bir unsur olamayacağını kabul etmektedir. Görüldüğü gibi, yasal zaman aşımını kesme sebeplerine bir sınır çizilmemiş olması dolayısıyla insan ömrünü dahi aşabilecek nitelikte “dolmayan zaman aşımı” süreleri karşımıza çıkmaktadır. Dolmayan zaman aşımı olmaz. Aksi halde zaman aşımı düzenlemeleri, göstermelik olmaktan öte bir anlam ifade etmez. Bu tür düzenlemeler, hem borçluları hukuki güvenlikten mahrum kılarak ömür boyu tedirgin ettiği gibi, idareyi de rehavete sürükleyici işlev yüklenirler. Hep bana adaleti ile düzenlenmiş hükümler savunulamazDolmayan zaman aşımı, kişilerin hukuk güvenliğini ortadan kaldırır ve adeta bir yaşam boyu tehdit altında kalmalarına yol açar. Kişiler, ceza hukukunda fillerin cezalandırılmasında, özel hukukta borçların ve haksız fillerin takibinde, vergilerin tarhı vb. bir çok konuda zaman aşımı ile yaşam boyu tehditten kurtarılmış iken kamu alacaklarının takibinde hukuk güvenliğine sahip değildir. Hep bana adaleti ile düzenlenmiş bu hükümler, Hazine açısından bakıldığında son derece güzelse de mükellef hukuku, hukuk devleti anlayışı ve hukuk güvenliği ilkeleri açısından savunulabilir nitelikte değildir. zaman aşımını kesen hadiselerin bulunduğu ihtilaflarda, kesme sebebinin diğer kesme sebepleri ile birleştiğinde zaman aşımını orantısız biçimde uzattığı ve hukuk güvenliğini ihlal ettiği görüşü ile Anayasaya aykırılığının ileri sürülebileceğini düşünüyorum. Mahkemelerin de buradaki hukuk güvenliğini yok edilen sonuçtan hareketle re’sen konuyu Anayasa Mahkemesi’ne götürmesi mümkündür. Nitekim Anayasa Mahkemesi, takdir komisyonuna müracaatın tarh zaman aşımını uzatmasına ilişkin düzenlemeyi, sınırsız bir uzatma öngörmesi ve uzamayı idarenin inisiyatifine bırakması sebepleri ile iptal etmişti. Burada da sınır çizilmemiş olması, pekâlâ bir iptal sebebi olabilir. Bu nedenle 6183 sayılı kanuna, ceza hukukundaki zaman aşımına üst sınır çizen düzenlemeler benzeri, durma veya kesilme sebebiyle uzayan zaman aşımı süresinin, asli zaman aşımı süresinin bir veya bir buçuk katını geçemeyeceğine yönelik bir hükmün eklenmesi, bence hukukun gereğidir. Aslında 6183 sayılı Kanunun içerisindeki pek çok düzenlemenin gözden geçirilmesi ve belki yeni baştan yazılması gerekmektedir. Kaynak:Bumin Doğrusoz / Ekonomim.com |