Nakit Sermaye Artırımı Teşviki Geçici Olarak Vergide Kayıp Mı Oldu?
(22.09.2022)
Gelir vergisi mükelleflerinden ticari kazanç sahipleri ile serbest meslek kazancı sahipleri ve kurumlar vergisİ...

Gelir vergisi mükelleflerinden ticari kazanç sahipleri ile serbest meslek kazancı sahipleri ve kurumlar vergisi mükellefleri, altışar aylık dönem kazançları üzerinden, yıllık gelir veya kurumlar vergilerinden mahsup edilmek üzere, geçici vergi ödemekle yükümlü tutulmuşlardır. Ancak Kanunla altışar aylık olarak belirlenen geçici vergi dönemleri, 2000/329 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı uyarınca önce 2000 yılının 2. altı ayına mahsus olmak üzere, daha sonra 2000/1514 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile kalıcı olarak üçer aylık dönemler şeklinde belirlenmiştir.

Nihayet 7338 sayılı Kanun’la dönemler yeniden düzenlenmiş, sadece yılın ilk üç üçer aylık dönemi için geçici vergi beyannamesi verilmesi kabul edilmiş, son üç aylık dönem için geçici vergi beyan ve ödeme yükümlülüğü kaldırılmıştır. Ancak bu düzenleme 1.1.2022 tarihinde sonraki vergilendirme dönemleri için yürürlüğe girdiğinden, 2021 yılına ilişkin son üç aylık dönemine ilişkin geçici vergi beyannameleri yine bu yılın 17 Şubat akşamına kadar verilmiştir. Bu beyanname yılın dördüncü dönemi için verilen son geçici vergi beyannamesi olmuştur.

Ancak bu son düzenleme ile muhtevasında pek çok sorunu barındıran geçici vergiye ilişkin sorunlar çözülmüş değildir. Geçici vergi konusundaki sorunlar ve çözüm önerilerini daha önce 21.6.2018 ve 10.2.2022 günlü yazılarımda yazmıştım.

Bu defa 4. dönem geçici vergi beyanının kaldırılması üzerinde duracağım. Çünkü bu defa karşımıza önemli ve yeni bir sorun daha doğmuştur.

Önce genel düşüncemi söyleyeyim. 4. dönem geçici vergi beyan yükümlülüğünün kaldırılması konusu, özellikle meslek mensupları tarafından sıkça talep edilen bir konu olmakla birlikte, iş yükünü artırması dışında, önemli bir gerekçe ortaya konulamamıştır. Oysa 4. dönem geçici vergi beyanı, yıllık beyannamenin hazırlanmasında iş yükünü büyük ölçüde hafifletmekteydi ve belli bir vergi mantığını içermekteydi. Burada iş yükü hafifletilmek ve geçici verginin işletmeler üzerindeki olumsuz etkisini gidermek için yapılması gereken, geçici vergide 4. dönem beyan yükümlülüğünü kaldırmak değil, geçici vergi dönemlerini üç yerine dörder aya çıkartmak idi.

  1. dönem beyan yükümlülüğünün kaldırılması ile şimdi bir başka sorun daha ortaya çıkmıştır.

Bilindiği gibi kurumlarda nakit sermaye artırımını teşvik amacıyla 6637 sayılı Kanun’la Kurumlar Vergisi Kanunu’nun “diğer indirimler” başlıklı 10. maddesine eklenen (ı) bendi ile bir indirim müessesesi ihdas olunmuştur. Bu müessesenin ayrıntılarına, daha önce çok yazdığım için tekrar girmeyeceğim.

Gelir İdaresi Başkanlığı Kurumlar Vergisi Uygulama Genel Tebliği’nin 10.6.5.1. maddesinde “İndirim tutarının hesaplanmasında TCMB tarafından yararlanılan yıl için en son açıklanan ticari krediler faiz oranı dikkate alınacağından geçici vergi dönemlerinden sadece dördüncü geçici vergilendirme dönemi itibarıyla bu indirimden yararlanılması mümkün bulunmaktadır” açıklamasını yapmıştır.

Bu idari anlayışı daha önce, indirim ve istisnaların geçici vergi matrahının hesabında da dikkate alınacağını öngören Gelir Vergisi Kanunun’un mükerrer 120. maddesine dayanarak eleştirmiş, nakit sermaye artırımı teşviğinin ilk üç geçici vergi dönemlerinde de uygulanması gerektiğini, bu konuda hesaba esas kredi faiz oranı olarak bir önceki yıl için açıklanan oranın esas alınabileceğini, dördüncü dönemde ise 31.12 tarihi itibariyle açıklanacak orana göre hesaplama yapılabileceğini yazmıştım.

Şimdi 4. geçici vergi beyanının kaldırılmış olması dolayısıyla, idari anlayışın uygulanabilirliği ortadan kalkmıştır. Burada kolaya kaçarak, “artık bu indirimden geçici vergi dönemlerinde yararlanmak olanaksız hale gelmiştir” denilemez. Mükellefler bu indirimi geçici vergi beyanlarında da uygulamak hakkına Gelir Vergisi Kanunu’nun mükerrer 120. maddesi uyarınca sahip olduğuna göre, söz konusu indirimin geçici vergide nasıl uygulanacağı sorusuna yanıt bulmak gerekmektedir.

Geçici vergi ödevine ilişkin düzenlemede yapılan değişiklikle, -açık veya zımni ilga olmadıkça- diğer düzenlemelerin sağladıkları hakların yok edildiği söylenemez. Hele ki her iki düzenleme de mükellef lehine olma iddiasını taşıyorsa. Önemli olan, yasa koyucu aksi yönde irade beyanında bulunmadıkça, yasa maddelerini yorum ilkeleri çerçevesinde bir birini yok edecek şekilde değil, birbirlerini yaşatacak şekilde yorumlamaktır. Bir açık mükellef hakkının, vergi ödevine ilişkin bir madde dikkate alınarak, ortadan kaldırılmasının bence mümkün olmaması gerekir.

Gelir İdaresi burada bir yorum yapmak ve yaklaşımını, 3. geçici vergi beyan döneminden önce açıklamak durumundadır. Bu konuda benimsenebilecek çözüm bence, yukarıda aktardığım gibi, bir önceki yılsonu oranını esas alarak uygulama yapılmasını benimsemek olabilir.



Kaynak: Bumin Doğrusöz / Dünya Gazetesi