Ortakların Kendi Şirketlerine, Holding veya Grup Şirketlerin Birbirine (Dövizle) Borç Vermesi Suç Mu
(01.04.2024) Konu ilk önce, "Ortakların, grup/holding şirketlerin birbirine veya ortağı oldukları şirkete borç vermesi tefecilik midir?".. |
Konu ilk önce, "Ortakların, grup/holding şirketlerin birbirine veya ortağı oldukları şirkete borç vermesi tefecilik midir?" tartışması ile başladı; 2018 yılında dövizle sözleşmelerin sınırlandırılmasına yönelik düzenleme ile farklı bir boyut kazandı. İlk etapta döviz kredileri de dövizle sözleşme yasağı kapsamında görüldü. Konunun takibinde Vergi Denetim Kuruluna görev verilince, denetimler sırasında tespit edilen konular bir yandan Hazine ve Cumhuriyet savcılıklarına bildirilirken, bir yandan da yasağa aykırı bulunan dövizli kredilerin kur farklarının matrahtan indirilemeyeceği, KDV’nin indirim olarak dikkate alınamayacağı iddiası ile cezalı vergi tarhiyatları yapılmaya başlandı. Tam konu 2021 yılında yayınlanan Hazine Genelgesi ile “Dövizle sözleşme yasağı döviz kredilerini kapsamaz.” şeklinde çözülmüşken, bu kez Merkez Bankası’nın, Türkiye’de yerleşik kişilerin birbirine (holding-grup şirketleri dahil) dövizle kredi veremeyeceğine dönük düzenleme yayınlandı. Şimdilerde konu tekrar vergisel boyut kazanmaya, incelemelerde soru olarak karşımıza çıkmaya başladı. İşin dövizli olması bir yana, giriş cümlesinde de belirttiğim gibi, zaman zaman ortakların, grup-holding şirketlerin birbirine verdikleri borçların tefecilik iddiası ile karşı karşıya bırakılabileceği zorlama yorumları ile de karşılaşıyoruz ki bu konuda yazmayı bile yersiz buluyoruz. Dövizle borçlanma yasağının cezası nedir? 2024 yılında, Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında 1567 sayılı Kanunun 3.maddesi ve Kabahatler Kanunu uyarınca dövizle işlem yasaklarına aykırı işlere, Cumhuriyet Savcılıklarınca her bir aykırı işlem nedeniyle 50.200 ila 418.800 TL idari para cezası uygulanabilmektedir. “Her bir aykırı işlem nedir? Alt ve üst limitler dahilinde cezanın hangi mertebeden uygulanacağı nasıl belirlenecek? Dövizli kredi işlemi bu işlemi yasaklayan Merkez Bankası Genelgesi öncesinde ise ne olacak? Bu genelge sadece şirketleri mi yoksa şahıs ortakların ortağı oldukları şirketlere borç vermelerini de kapsar mı?” soruları, ilgili Kanun, Karar, Genelge ve diğer düzenlemeler çerçevesinde tartışılabilecek konular. Bu tartışmaların bizce vergisel bir etkisi bulunmamaktadır. Yasağa rağmen borçlanıldı ise ne olacak? Yukarıda zikrettiğimiz yasal çerçevede konunun tartışılması doğal. Ancak, konu vergi boyutuna taşındığında gereksiz tartışmalar da başlıyor. Krediye erişimin giderek zorlaştığı ve zorlaşacağı bir ortamda öz finansmanın da önünü kapatma anlamına gelecek, yasal zemini de olmayan, zorlayıcı yorumlarla ilave bir zorluk yaratmanın doğru olmayacağı açıktır. Bir yandan şirketlere nakit sermaye artışını özendirirken, diğer yandan ortakların şirketlerine verdikleri faizsiz-kur farksız (sermaye benzeri ) nakdi desteklerin, ”Faiz olmalıydı, faiz üzerinden de kdv hesaplanmalıydı, yapılmamış.” denilerek cezalandırıldığı uygulamalara şahit olduk. Şahıs ortakların kendi şirketlerine, kendi servetlerinden sağlayacakları kredileri bir yandan idari para cezasına tabi tutmaya, bir yandan da bir de buna(kur farkı gider değil şeklinde) ilave vergisel yükler de yüklemeye çalışmak yasal zemini de olmayan aşırılıklardır. Genelge ile vergi yükü oluşturulamaz Vergi hukukunun en temel ilkesi, Anayasamızın 73.maddesinde ifadesini bulan “ Verginin yasallığı” ilkesidir. Vergilemeye ilişkin temel tüm kavram ve unsurların kanunla düzenlenmesi zorunluluğuna işaret eden bu ilke ortada iken bir takım genelgelerden hareketle, bazen de genelge kapsamında olunup olunmadığı bile tartışmalıyken, “Genelgeye aykırı borç vermişsin, bu borcun faizi, kur farkı, kdv’si indirilemez.” şeklinde doğrudan vergi matrah ve tutarını etkileyecek bir sonuç bağlayabilmek mümkün değildir. Bir işlemin idari para cezası gerektiren kabahat hatta suç olması vergilemeyi etkilemez. Örneğin Vergi Usul Kanununun 9.maddesinin son fıkrasına göre, ”Vergiyi doğuran olayın kanunlarla yasak edilmiş bulunması mükellefiyeti ve vergi sorumluluğunu kaldırmaz.” Yasak işlemi vergilerken, kârını belirlerken yasak işlemin giderlerinde yasallık mı arayacaksınız ? Bilmem hangi genelgeye aykırı giderler dikkate alınamaz mı diyeceksiniz. Suçlar için bile gerçek geliri vergileme çabasına girilmesi gerektiğini kabul edip yasal zemini bile bulunmayan konularda indirilir-indirilmez tartışması mı yapılacak? Kurumlar Vergisi Kanunu, Gelir Vergisi Kanunu, Vergi Usul Kanunu, Katma Değer Vergisi Kanununda indirilebilecek giderler, indirilemeyecek giderler, KDV indirimi müessesesi düzenlenmiş bulunmaktadır. Mevcut vergi kanunlarında veya herhangi bir kanunda, açıkça düzenlenmemiş bir hukuki zemin olmadığı müddetçe, mükellefleri tarhiyat stresine sokmanın yanlış olduğunu düşünüyoruz. Kaynak: Zeki Gündüz / Dünya Gazetesi |